04 Aralık 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara5°C

ZEYTİN DALINDA KIZIL ELMA

Coşkun Otluoğlu

13 Şubat 2018 Salı 14:25

            Ömer Seyfettin’in meşhur ‘Kızıl Elma’ hikâyesinde, Kanuni Sultan Süleyman, "Kızıl elmaya, kızıl elmaya, kızıl elmaya dek gideceğiz!" naralarını günlerce haftalarca duyduktan sonra günün birinde kendisinde bir merak başlar "Nedir bu kızıl elma?" diye. Kazaskerden, defterdara, nişancıdan, bölükbaşına ve zabitlere kadar herkesi huzuruna çağırıp, şehzadeliğinden beri duyduğu Kızıl Elma’nın neresi olduğunu onlardan öğrenmek ister.

Tüm ahaliye dönüp, “Kızıl Elma neresidir, bilen var mı?” diye soran Padişah, çeşitli cevaplar alır bu sualine. Kimi Viyana, kimi Roma, kimi Çin, kimi Maçin, kimi Hint diye cevaplar; fakat kimse hemfikir olamaz Kızıl Elmanın neresi olduğuna dair... Padişah, anlamak istediği şeyi kimsenin bilmediğini görünce canı çok sıkılır ve kazaskerlere dönüp,  "Yazık sizin ilminize! " diyerek öfkelenir. 

İçlerinden bir fakih sonunda bu horlanmaya dayanamaz ve cesurca öne atılarak,

"Padişahım" der. "Bu kızıl elma, halk kullarının uydurduğu bir efsanedir, ne aslı vardır  ne de faslı, bir hakikat değildir ki, biz bilelim. Halk, bilmez söyler."

Fakat Hakim Süleyman buna cevaben şöyle der: "Halkın dediği! Hakk'ın dediği!" Fâkih bu sözden anlamaz ve Padişah devam eder: "Bu bir hakikattir! Mademki halk söylüyor; halktan gelen ses, hakkın sesidir, mutlaka bir aslı vardır ama siz bilmiyorsunuz."

Bunun üzerine mahcup olan ahali önüne bakarak mahcubiyetlerinden susmaktan gayrı bir şey diyemez. Sonunda Padişah, İskender Paşa’ya halkın yani ordunun içine girerek " kızıl elma, kızıl elma" diye bağıran kişilerden üçünü rastgele seçip, padişahın otağına getirmesini emreder.

Getirilenlerden ilki, el pençe Padişah’ın huzuruna yeri öperek çıkar. Padişah sorar: "Kızıl elma, kızıl elma dersin, neresidir burası?" diye. Gariban korkarak, "Herkes bağırır padişahım, ben de bağırdım." der. Padişah öfkeyle tekrar sorar: "Neye bağırdığını sormam, kızıl elma neresidir, onu söyle!" der. Garip, tereddütsüz cevap verir: "Padişahımızın bizi götüreceği yer! “Orası neresi?” der Padişah. “Padişahımız bilir." diye cevaplar.

İkinci kişi de suali yine, "Önümüze düşüp, bizi götüreceğin yer padişahım!” “Orası neresi?” der Padişah. “Sen bilirsin padişahım." diye cevaplar ikincisi de.

 Üçüncü kişiye sorulur. “Atınızın gittiği yer padişahım.” diye cevap verir üçüncüsü de. Padişah: “Orası neresi?” sorusuna karşılık, “Neresi olduğunu ancak padişahım bilir." cevabı verilir.

Üçünün cevabında da bir fark yoktur ve padişah bu cevaplardan memnun olarak her birine hediyeler verir. Sonra Padişah, "Gördünüz ya der, kızıl elma benim gitmek istediğim yer işte, Hakk'ın beni göndereceği yer!"

 

Tarih tekerrürden ibarettir. Bugün ülkemizde kime sorsak herkes bu ülkünün gerçekleşmesini arzu etmektedir. Çünkü bizim medeniyetimizde ‘hak, adalet, doğruluk, haklı olmak’ esastır. Bu nedenle gündemi belirleyici olarak hüküm sürdüğü yüzyıllar içinde Osmanlı bu esaslardan ayrılmadığı için insanlığın yüzü gülmüştür.

            Gündem belirleyici olarak ne zaman Batı karşımıza çıktıysa acı, gözyaşı, zulüm ve kan Dünya’yı sarmıştır. 

Batı emperyalist bir düşünce üzerine kurulmuştur. Çünkü Batı’nın temeli Roma’ya, yani güce dayanmaktadır. Güç; haklı olmayı, adaleti, doğruluğu önemli saymaz.

            Osmanlı fethettiği ülkelerde öncelikli olarak yol, kervansaray, hamam ve köprüler inşa etmiştir. Bu inşa daha çok bayındırlık hizmetleri için gereklidir. Çünkü ulaşım olmadan bir yere medeniyet götürülemez. Kervansaraylar olmadan ticaret geliştirilemez. Hamam olmadan temizlik olmaz.

            Batı ise gittiği yerlerin önce insanlarını öldürmüş, daha sonra yer altı ve yer üstü bütün tabii zenginliklerini, gemilere, trenlere yükleyerek Avrupa’ya taşımıştır. Hem Amerika kıtasının istilasında, hem de Afrika’nın sömürgeleştirilmesinde bunlar görülmektedir.

            Batı, maddî sömürgenin yanında bir de kendi kültürel değerlerini diğer toplumlara transfer ederek sömürgeciliğin kalıcı olmasını sağlamıştır. “İnsan hakları, evrensel kültürel değerler, demokrasi, barış” gibi temel kavramlar sanki Doğu’da daha önce hiç var olmamış sadece Batı’da görülmüş gibi diğer toplumlara aktarılmak istenmiştir.

            Batı’nın sözüm ona barışçıl ve modern yüzü daima savaştan uzak bir görüntü ile Doğu’ya gösterilmiş, Doğu’nun ise güya barbar ve sürekli kavgacı, savaşçı yönü ön plana çıkarılmıştır. “Zulüm 1453’te başladı.” şeklinde ortaya atılan slogan bu sakat düşüncenin tezahürüdür.

            Batı hiçbir zaman barış, insan hakları, demokrasi gibi evrensel değerleri Doğu’ya layık görmemiştir. Çünkü güç onun elindedir. Dilediğini yakar, yıkar, öldürür ve yok eder. Karşısında kendisini durduracak bir güç olmadığına göre her şey onun için mubah, her kural onun için geçerlidir.

            “Dünya beşten büyüktür.” sözünü ortaya atan ve sürekli gündemde tutan ‘irade’ ise Batı’nın karşısında bir gücün var olması gerektiğini, bunun yanında asıl toplumların güç odaklı değil, hak, adalet, doğruluk, iyilik ve barıştan yana bir tavır göstermesi gerektiğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla hak, adalet, iyilik ve barışın tesisi için gücün olması gerektiği böylece gösterilmiştir. Bununla beraber insana önem veren değerlerin yerine gücün temsilciliğini yapan Batı, bunu hiçbir şekilde kabul etmeyecektir.

            Yüz yıllık bir süredir masa oyunları, algı operasyonları, Batı’nın kutsallaştırılmış değerleri, bilim, fen, medeniyet, insan hakları, demokrasi gibi kavramlarla uyutulmuş toplum yığınları ve planlanmış sömürge hareketleri Batı’nın hiçbir zaman sömürgesinden vazgeçmeyeceğini göstermektedir.

            Bütün mülahazaların, bilgilerin, tarihî gerçeklerin ışığında şu sonuca varmış bulunmaktayız: “Uyuyan aslan uyandırılmıştır.” ‘Fırat Kalkanı’ da ‘Zeytin Dalı’ da bunun bir sonucudur. Dolayısıyla Batı’nın bileğinin bükülmesi gerektiğini ve bu coğrafyadan def edilmesini zorunlu hale getirmiştir.

            Bundan böyle Batı’dan bağımsız bir dünya kurulmaktadır. Tarih tekerrürden ibarettir. Osmanlının torunları olarak tarihteki şanlı yerimiz gibi Yeni Bir Dünya’nın kurucusu yine bizler olacağız. Mehmetçiğin Kızıl Elma ülküsü de budur.

           

 

 

           

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.