YÜZYILIN GARİP BİR HAFIZI – GARİP HAFIZ
Edib Ahmet Ceylan
24 Haziran 2022 Cuma 11:23
(Erzurumlu Gülzade İbrahim Hakkı Gül Hazretleri)
Milletleri millet yapan onun inanç ve idealleridir. Bu bizim için İslam kültürüdür. Bizim için İslam kültürü varlığımızın milli birlik ve beraberliğimizin, yücelişimizin, manevi bir simgesidir. Kültürümüze, milli ve manevi değerlerimize hizmet etmiş birçok fikir adamı ve Allah dostu vardır. Bunlardan biri de Garip Hafızdır.
Garip Hafız; Tüm hayatı boyunca insanlara sevgi-hoşgörü devlete millete saygı prensipleri doğrultusunda yaşamıştır. Kendisini ziyarete gelenlerle hiçbir şekilde tartışmamıştır. Hayatı boyunca üst düzey bürokrat ve askerlerden sayısız dostlar edinmiştir. Hayatı kerametlerle dolu olup birçok insanlar bunlara şahit olmuştur.
Garip Hafız; örnek hayatı ve güzel ahlakı ile bütün Müslümanlara rehber olmuş biridir. Çok kibar nazik ve yumuşak huylu biriydi. Kimseyi katiyen incitmezdi. Birisinin hatasını görse onu başka yollardan duyurur; “Sen böyle yapıyorsun.” diyerek yüzüne vurmazdı. İbadetlerini çok güzel bir şekilde yapardı. Dikkat çeken her şeyden sakınırdı. Son derece edepli hayâ sahibi biriydi. Sohbetlerinde kimseyi sıkmazdı. Bütün gününü dizüstü oturmakla geçirirdi. Sohbetine gelenler, ne murat ederlerse sormadan cevabını alırdı.
KISA ÖZ HAYATI
Resmi kayıtlardan edinilen bilgiye göre; Gülzade Hacı Mehmet Efendi Torunu İbrahim Hakkı Güloğlu, Garip Hafız Rumi 1319 (Miladi 1903) Senesinde Erzurum Cedit Mahallesi Dervişağa Sokağı no 95 Hanede dünyaya gelmiştir.
Babası: Bezzaz Hacı Mustafa Efendidir.(Lakabı: Kara Mustafa)
Dedesi: Süvari Albay Hacı Mehmet Efendidir. Baba tarafından soyu İsmail Fakirullah’a ve Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerine dayanır. Soy kütüğü ve aile mühürleri Osmanlı - Rus savaşı sırasında kaybolmuştur.
Annesi: Hasene Hatundur. Anne tarafından dedesi Hacı Mahir Efendi olup Rufai tarikatındandır.
Aile İsmi: Güloğulları (Marifetname eserinin yazarı İbrahim Hakkı Hazretlerinin neslindendir.) Garip Hafız, Erzurum'da, Hacı Mustafa Niyazi Efendi'den Kur'an-ı Kerim ve hat sanatı dersi almış ve çok küçük yaşta hafız olmuştur.
Garip Hafız, Doğumundan 16 Sene sonra 1335 (1919) senesinde Erzurum ve civarının Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine annesi ile beraber Erzurum’dan Malatya’ya gelmişlerdir. Malatya’da annesi vefat edince bir vesile ile Malatya’dan kendisi tek olarak Sivas’a intikal etmiştir. Sivas’ta “Kazancızade Emin Edib Efendi” ’nin talebesi olmuştur. Aynı zamanda Dar-ül Muallimin Mektebi’nde (Öğretmen Okulunda) Arapça hocası görevini yürütmüştür. Burada talebelere Kuran-ı Kerim Sarf, Nahiv ve kavaid (medrese) dersleri eğitimi vermiştir. Ve kendisine burada bir oda tahsis edilmiştir.
Hafız Efendi küçük yaşta hep babaannesi ile birlikte dayısının yanına, Van/Erçiş kasabasına giderdi. Buraya yakın olan Tortum Şelalesi kıyısında akranları ile oynardı. Bir gün yine şelalenin kıyısında oynarken, bir Bektaşi dedesi gelerek, çocuklara: "Buradan aşağı atlayabilir misiniz?" diye sorar. O sıralarda beş yaşında olan Garip Hafız: “Ben atlarım” diyerek yukarıdan şelalenin döküldüğü yere atladı. Allahü Teâlâ’nın yardımıyla suya değer değmez top gibi fırlayarak kenara düştü. Şelalenin yanındaki keçi yolundan yukarı çıktı. Olanlar karşısında dehşete kapılan Bektaşi dedesi korkusundan hızla uzaklaşıp gittiği rivayet edilir.
1919 yılında bir toplantı nedeniyle Amasya İli Gümüşhacıköy İlçesi Gümüş Nahiyesi Sivas Encümen Azası olan Hacı Sofu Şükrü Efendi Sivas’a gider. Sivas’ta Kuranı Kerim Kırat olunurken Hafız Efendi ile tanışırlar. O günün yetkililerine “ bir mahsuru yoksa bu çocuğun kendilerine verilmesini isterler”, onlarda münasip görürler. Hafız Efendi Hacı Şükrü Efendi ile birlikte Gümüş’e gelirler.
Hafız Efendinin artık Sivas yılları bitmiş, Gümüş yılları başlamıştır. Haliliye Medresesinin eski müderrislerinden Dursun Hoca Gümüş’te Yörgüç Rüstem Paşa Camii’de Hoca olarak görev yapmaktadır. Garip Hafız, Dursun Hoca ile burada
beraber İmam hatip olarak göreve başlamıştır. İlk önceleri Hacı Şükrü Efendinin evinde kalırlar. Daha sonra Medresede kalmaya başlarlar. Ölümüne kadar da burada kalır. Medresede kaldığı yıllarda medresenin son müderrislerinden Dursun Hoca’dan ilim tahsil etmiştir. (1)
Resmi kayıtlardan edinilen bilgiye göre Hafız Efendi 15 Ekim l927 senesinde Amasya ili Gümüşhacıköy İlçesi-Gümüş nahiyesi Camii Kebir Mahallesi 170 nolu hanede mukim iken Samsun ili Vezirköprü ilçesi askerlik şube başkanlığında okuryazar eli silahlı, er yazıcı asker olarak görevine başlamıştır. Burada bir fiil iki yıl askerlik yaptıktan sonra 15 Mayıs l929 yılında terhis olarak Gümüş’e tekrar dönmüşlerdir. Bundan sonraki hayatını yazları Gümüş’te kışları ise Merzifon’da geçirmiştir.
VEFATI:
16 Temmuz 1976 yılında rahatsızlığının tedavi için Ankara’ya gitmiştir. Fakat içerisinde bulunduğu hastalıktan kurtulamadı ve orada vefat etti. Cenazesi Gümüş’e getirilerek, T.C Kültür Bakanlığı Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek
Kurulunun 14.02. 1986 tarih ve 1936 sayılı kararı ile uzun süre ders verdiği sohbetinde bulunduğu Haliliye Medresesinin avlusuna defnedilmiştir.
Vefatında mezarının üzerine türbe yapılmamasını vasiyet etmiştir. Vasiyeti yerine getirilerek, mezarı üzerine türbe yapılmamıştır. Allah Rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun. (2)
HALİLİYE MEDRESESİNİN KISA ÖZ TARİHÇESİ
Medrese 1413 tarihinde daha önce burada Gümüş Madeni Eminliği yapmış, olan Çelebi Sultan Mehmet’in Beylerbeyi Halil Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Haliliye medresesinde yapıldığı günden itibaren uzun yıllar eğitim ve öğretime hizmet etmiştir. Bu gelenek 1960 yıllarına kadar devam etmiştir. Bundan sonra Garip Hafız tarafından gönül dostlarına sohbetler vermesiyle sürdürülmüştür. Tâki vefatına kadar bu gelenek devam etmiştir. Daha sonraki yıllarda medrese restura edilmiş, bu günkü son halini almıştır. Burası şuan aynı zamanda Amasya/Gümüşhacıköy müftülüğüne bağlı olarak Kuran Kursu eğitimini sürdürmektedir
GARİP HAFIZI ANMA ETKİNLİKLERİ
Gümüş Belediyesi tarafından düzenlenen Garip Hafız Anma 2000 yılından itibaren Temmuz ayının 3. Haftası Garip Hafızı Anma Etkinleri olarak belirlemiştir. Gümüş Belediyesi bu etkinliği Garip Hafız’ın mezarının bulunduğu Haliliye Medresesinde yapmaktadır. Anma gününe halkın katılımı çok yoğun olmuştur. Garip Hafız Anma Günü’ne il protokolü Amasya ili ve ilçelerinden çok sayıda üst düzey yönetici, il içi ve dışından ilgi gösteren misafirler katılmıştır. Programda Mevlidi Şerif okunup, İbrahim Hakkı Gül’ün hayatından kesitler ve hatıralar anlatılıp hayır dualar edilerek, anmaya devam edilmiştir.
Hafız Efendi’yi sağlığında ziyaret eden sohbetlerinde bulunan biri olarak kendisi ile görüştüğümüz zaman;
-“Efendim izniniz olursa fikir ve düşüncelerinizi bazı gazete ve dergilerde yayınlamak istiyoruz.” dediğimizde;
-“Gerek yok evladım.” demeleri üzerine kendileri hakkındaki fikir ve düşüncelerini yazmaktan vazgeçmiştim. Taki ölümünden 25 sene sonra 2001 yılında onu anma merasiminden ve hakkında bazı kişilerin kitap yazması veya internet üzerinden bazı kişilerin Hafız Efendi hakkında bilgi vermeleri üzerine bu etkinliklerden etkilenerek sadece hazırlamış olduğum kitaptan kısa öz hayat hikâyesini ve mümeyyiz vasıflarını siz okuyucularımızın takdirine sunuyoruz.
HAFIZ EFENDİNİN MÜMEYYİZ VASIFLARI
Hakkında uzun bir süredir elde ettiğimiz bilgilere göre onun mümeyyiz vasıflarını şu şeklide ifade edebiliriz.
- Hafız Efendi, çalışkan, bilgili ve özelliklede inandıklarını hayatı haline
getirmeye çalışan bir Allah dostudur.
- Hafız Efendi, hayatı boyunca güzel ahlakı Müslümanlara öğretmek hedefi
olmuştur.
- Hafız Efendi, çok kibar, nazik ve yumuşak huylu biridir.
- Onun İslam düşüncesi; başında; Peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v ) ve Ashabını anlayıp onlar gibi katıksız ve saf yaşamayı isterdi.
- Gerek bu dünya için, gerekse öbür dünya için, insanoğluna lazım olan
duygu ve düşüncelerin bir takım uydurulmuş hurafe ve batıl inançlardan değil, bizzat Allah ve Resulünün ortaya koyduğu İslam inancından alınmasını isterdi.
- İslam Dini ’nin, hayat dini, insanlık dini, olduğunu bilir, dünya durdukça bu dinin dipdiri kalacağına inanırdı. Bu düşüncesini hatıralarında görmekteyiz.
- O, gündelik siyasetten yani politikadan nefret eder, bu konuda bir söz
açılacak olursa “ Politikadan Allah’a sığınırım” diyerek bu meseleyi kapatırdı.
8) O, bütün ibadetlerini derin bir huşu içinde yapar, yorgunluk nedir bilmezdi. İbâdetlerini çok gizli yapar,dikkati çeken her şeyden sakınırdı.
9) O, en güzel nimetin el emeği ile kazanılan nimet olduğunu söyler, rızkını
kimseye muhtaç ve yük olmadan temin ederdi.
10) Onun her halinde Efendimiz (s.a.v)’in ahlakı ve adabı görülürdü.
11) O, Hafız ı Kurra idi.
12) O, gününü abdestli olarak geçirmeye çalışırdı. Onun abdest aldığını
görenin olmadığını söylemeleri üzerine;
“Evladım abdest aldığımızı görmemmişler fakat abdest bozduğumuzu görmüşler mi?” diyerek güzel bir gönderme ile cevap vermiştir.
13) Hafız Efendi, Yunus Emre misali “Yaratılanı severim Yaratandan Ötürü” Felsefesini hayatında yaşayan biri olarak meşrebi, mezhebi ne olursa olsun herkese hoşgörülü davranırdı.
14) O, maddi ve manevi hiçbir sorun karşısında yılmayıp her zaman sabırlı
olmayı tercih etmiştir.
15) Kendisini öven veya yeren insanlara karşı hiçbir zaman kin ve
husumet beslememiştir. Onun en çok üzüldüğü şey bir Müslüman’ın kalbini kırmaktır. Bu konuya gerekli ehemmiyet ve dikkati gösterir, dostlarının da göstermesini isterdi.
16) Edeb ve hayâ sahibi olup hayatının sonuna kadar hiçbir dedikodu ve
fitneye mahal vermemiştir.
17) O, tanıdık ve tanımadığı herkese selam verir, Sohbetlerinde kimseyi sıkmazdı. Bütün hayâtını diz üstü oturmakla geçirdi. Sohbetine gelenler ne murâd ederlerse, sormadan cevap alırlardı.
- O,Kendisi için arzu ettiği bir şeyi diğer Müminler için de isterdi.
- O, nefsine karşı dahi olsa insaftan ayrılmazdı.
- O, bit ’ad nedir bilmez, bütün bit’adlardan son derece sakınırlardı.
- O, dinde orta yolu tutar, ifrat ve tefritten devamlı kaçınırlardı.
- O, tasarrufa dikkat eder, israftan kaçınırlardı.
- O, şöhretten kaçınır, iltifattan hoşlanmazdı.
- O, devamlı mütevazı ve merhametli olmaya çalışırdı.
- Onda Ehlibeyte karşı sonsuz bir muhabbet ve sevgi vardı.
- O, şahsını met edenleri dinlemekten kaçınırlardı.
- O, kalbinden mal, mülk ve makam sevgisini tamamen silmişti. Vefatından
sonra geride bıraktı mallarından özel eşyaları dışında hiçbir mal varlığı yoktur.
- O, insan ve komşu haklarına çok çok riayet ederdi
- O, sırları saklar, ifşa etmekten kaçınırdı.
- O, işlerini, ülfet, ünsiyet, muhabbet, nezaket ve edep dâhilinde yapardı.
- O, hayâ sahibi idiler, fena bir hareket yapmaktan çok korkarlardı.
- O, keşif ve kerametleri ile övünmez, bunu kendilerine Allah tarafından
Resulüllah adına verilmiş bir ikram olarak bilirlerdi.
- Onun yürüyüşlerinde İslam’ı bir vakar, oturuşlarında İslâm’ı bir edep
vardı.
34) Hafız Efendi, gönüllü olarak hiç kimseye elini öptürmez, kendinden dua
talep edenlere;
- “İyilerin duası olsun” sözü ile tevazularını belirtirdi.
- O, çevresine nezaketle muamele eder, en sıkıntılı zamanlarında bile onları
üzmemeye çalışırdı.
- O, hediyeleri kabul eder, fakat kimseden ömrü hayatı boyunca ihtiyaç sahibi olduğu zamanlarda bile kimseden bir şey istememiştir.
- O, hiçbir kimsenin sebepsiz yere üzülmesini istemezlerdi. Yanlışlıkla böyle muamelede bulunan birini görürlerse bunlara da müsaade etmezlerdi.
- O, randevunun bir emanet olduğunu düşünür, sözünde durarak
gidecekleri yere zamanında giderlerdi.
- O, söz söylerken sözlerini uzatmaz, ne söylenmesi gerekeni açık ve net
olarak söylerdi.
- Onda bağırmak, çağırmak, öfkelenmek gibi nefsanî hareketler hiç
görülmezdi.
- O, bir topluluğa girdiklerinde hiçbir kimsenin kendileri için ayağa
kalmasını istemez, münasip olan bir yere otururdu.
- O, herhangi biriyle karşılaştıklarında ilk selamı o vermeye çalışır, değilse
verilen selamı muhabbet ve saygı ile alırlardı.
- Onun ağzından hiçbir zaman fena bir söz ve lakırdı çıkmadığı gibi;
konuştukları zaman da sözün en güzelini, en tatlısını, en sevgilisini, söylerlerdi.
- O, temizliğe çok dikkat eder; temiz olmayan insanları lisanı hal ile nezaket içinde temizliğe davet ederdi.
- O, dünyaya misafir olarak bakar, dünyaya hiç mi hiç meyil etmez ve
ehemmiyet vermezlerdi.
- O, gazap etmekten korkar, gazabın kalbin nurunu söndüreceğine inanırlardı. Kimseyi katiyen incitmeyen, birisinin hatâsını görse onu başka yollardan uyararak, yüzüne vurmayan bir gönül adamıydı.
- Onda dünya hırsı, hasetçilik ve büyüklenme gibi kötü hallerin zerresi
görülmezdi.
- O, doğruluk ve adaletten ayrılmaz, hatır gönül için bile olsa hakikati
söylemekten ve yaşamaktan kaçınmazlardı.
- O, her ne kadar zahiri ve batini ilme vakıf idiyse de bunu halka açıktan
göstermekten çekinirlerdi
- Onun uykuları çok az olup, zikir ve ibadetleri ise sonsuzdu.
- O, çok az bir gıda ile beslenir, çok yemekten kaçınıdır.
- O, az konuşur, çok düşünür, bol bol tefekkür ederdi.
- O, İslam’ı bütün güzelliği ile yaşar, ona sımsıkı, sarılırdı.
- O, münakaşa etmekten kaçınır, münakaşa etmek isteyenlere karşı onları yumuşaklıkla ikna olacakları sözlerle hitap ederdi.
- Hafız Efendiyi, ziyaretine gelen bir zat;
- "Hoca Efendi! Ben de sizin gibi olmak istiyorum." deyince;
-"Pazarda satılsa otuza kırka
Ben de alırım vücuduma öyle bir hırka."
diyerek esprili bir cevap verirdi.
- Merzifon’da Hafız Efendinin evini satın alan Ahmet Alkan anlatıyor;
Hafız Efendinin evini satın aldıktan sonra evin bir kısım yerlerini tamir ettirmek istedim. Bunlardan biri de abdest alınan yer. Burayı yatak dolabı yapmak istedim, fakat bu işlem içerisinde buradan bir mis gibi kokunun geldiğini hissettim ve Hafız Efendi’nin evlatlığı olan Cemal Efendiye sorduğumda babam rahmetlik abdest suyu ile lavabo sularının birbirine karışmaması için hep abdestini burada alırdı diye söyledi. Ben burayı kardolabı olarak değiştirdim. O gün bugün dolabının kapılarını açtığımızda o mis gibi koku hala devam etmektedir.
57)Gene Hafız Efendiyi sık sık ziyaret nedenlerden biri;
Hızır Aleyhisselam’'dan sorar;
- Efendim Hızır Aleyhisselam Nebi midir, veli midir, sağ mıdır, ölümüdür ?
Hazret şöyle cevap verir. “Hızır Aleyhisselam bir peygamberdir. Halen yaşamaktadır. Kıyamete yakın bir zamanda vefat edecektir. Asıl adı Nermiyandır.
58) Gene kendisini sık sık ziyaret nedenlerden biri;
Neden eser yazmıyorsunuz ya da eser bırakmadınız sorusuna verdiği cevap oldukça manidar ve ilginçtir:
- “ Ben bir din bilgini olarak benden istenen her şeyi İSTEYENE vermeye çalışıyorum.” Yani bilgi istenene verilir, bilgi talebe olana verilir. Talip eden bilgiyi alır, demek istiyor. Yine O’nun sözlerinden: “İtimada layık olan kimseler daima dostluğa layık kişilerdir.” Yani kendisinden emin olan kişiye emanet verilir. İlim de bir emanettir. Demek suretiyle cevap vermişlerdir.
59) Gene Hafız Efendiyi ziyaret edenlerden biri;
Bir tartışma söz konusu olduğu zaman mümkün mertebe tartışmaya
girmez, mecbur kalırsa Haktan ve hakikatten ayrılmazdı. (3)
60) O,Tüm hayatı boyunca sevgi ve hoşgörü prensipleri ile davranmıştır. Hayatı kerametlerle dolu olup, şahitleri bunun kanıtıdır.
Onun görüp de unuttuğumuz, bilibte yazamadığımız daha birçok mümeyyiz vasıfları vardır. Bunun için başta kendilerinin ruhaniyetinden daha sonra geride bıraktıkları dostlarından özür diler saygılar sunarım. Ruhu şad olsun. Mekânı Cennet olsun.
Kaynaklar:
(1) Hüseyin MENÇ; Tarih İçinde Amasya, Sayfa:529
(2)Bu resmi bilgiler Garip Hafızı incelemek ve araştırmak için 9.2.1984 yılında Amasya ili Gümüşhacıköy ilçesi Kaymakamlığına yapılan müracaat sonucu Kaymakamlık tarafından görevlendirilen Emekli imam Hatip Mehmet Civan tarafından nüfus ve askerlik şubesindeki bilgiler Osmanlıcıdan Türkçe ’ye çevrilerek elde edilmiştir.
(3)Hafız Efendiyi en iyi bilen ve yakınında bulunan ve halen hayatta olan kişilerin bilgilerinden istifade edilerek kayıt altına alınmıştır. Hafız Efendiye Hizmet eden Cemal Hafız ve Recep Katırcı, Ahmet Kalkan, Emin Özgümüş Hoca efendiler bunlardan bir kaçıdır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi