YENİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN İSTANBUL?DA DURUM
19 Eylül Pazartesi günü 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı başladı. Eğitim-Bir-Sen İstanbul 3 No?lu Şube Başkanlığı herkesin eğitime/okullara odaklandığı bir dönemde İstanbul?daki durumu bir kez daha dikkatlere sunmak amacıyla bir açıklama yayınlad
Üniversiteler de dahil edildiğinde özel ve resmi eğitim kurumlarımızda iki milyon sekiz yüz elli bin civarında öğrenci eğitim görüyor. Eğitim çalışanlarıyla birlikte bu sayı üç milyonu aşıyor. Bu da, özellikle sabah ve akşam saatlerinde trafiğin daha çekilmez hale geleceği anlamını taşıyor.
Fiziki iyileştirmeler kapsamında İstanbul’da çok şeyler yapıldı, yapılıyor. Hem devlet hem de hayırseverlerimiz yeni okullar yapıyor, eski okullarımızın bir kısmı yıkılıp yeniden yapılırken bazı okullarımızsa güçlendirilerek depreme dayanıklı hale getiriliyor. Bütün gayretlere rağmen derslik başına düşen öğrenci sayısı ortalaması kırk dört. Yalnız 44 sayısının özel okullar da işin içine katılarak bulunduğunu dikkatlere sunmak isteriz. Dezavantajlı bölgelerde sınıf mevcutları bu ortalamanın bir hayli üzerinde. Yüz mevcutlu sınıfların geçmişte kalması da bir başarı olsa gerek. Ancak sınıf başına 30 öğrenci sayısına ulaşabilmek için 25.000 dersliğe yani 24 derslikli binin üzerinde okula ihtiyaç var.
Dezavantajlı bölgelerle avantajlı bölgelerin okulları arasında nicelik farkı kadar nitelik farkı da var. Nitelik ya da nicelik farkını hep velilerin eğitim, kültür seviyeleri ile maddi güçleri belirlemiyor, başka etkenler de işin içine giriyor. Avantajlı bölgelerin okulları kayıt dönemlerinde çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Aşırı talep bu okulların sınıf mevcutlarını haddinden fazla artırıyor, eğitim kalitesini düşürüyor. Buna rağmen veliler çocuklarını bu okullara kaydettirebilmek için akıl almaz yollara başvuruyor.
Okulların yıkılıp yeniden yapılması ve güçlendirme çalışmaları sırasında öğrenciler diğer okullarda eğitim görmek zorunda kalıyor. Bazen bu istenmeyen misafirlik çok uzun sürebiliyor. Bu süre içinde iki okul da çok huzurlu bir eğitim yapamıyor, zaman zaman huzursuzluklar çıkıyor. Ayrıca güçlendirilen bazı okullarda ciddi işçilik zafiyeti gözlerden kaçmıyor. Kullanılan malzemelerin de ne kadar kaliteli olduğu tartışılır. Yeni yapılan okullar için de aynı şeyler geçerli.
İkili hatta üçlü eğitim İstanbullunun kaderi olmaya devam ediyor. İstanbul’a yeni 1000 civarında okul kazandırılmadan da bu sorun çözülecek gibi görünmüyor. Sabah yediden akşamın yedisine kadar eğitim devam ediyor. Yıllardır dile getirilmesine rağmen bu okullarda çalışan yöneticilerin ilave iş yükünün ücretlendirilmesi noktasında en ufak bir gelişme sağlanabilmiş değil.
İstanbul’da, Anadolu’yla kıyaslandığı zaman önemli sayıda Fen Lisesi’ne ihtiyaç var. Nüfusu 50 binin altında olan illerde bile bir Fen Lisesi mevcutken İstanbul’da hala bir milyon kişiye bir Fen Lisesi düşmemektedir. Ayrıca İstanbul’un ilçeleri arasında okul türleri açısından adaletli bir dağılım olduğunu söylemek de oldukça zor. Dezavantajlı bölgelerin meslek liselerine mahkum edilmeleri kabul edilebilir bir durum değildir.
Türkiye’nin 150 bin, İstanbul’un da en az 25 bin öğretmene ihtiyacı var. Boşluk maalesef ücretli öğretmenlerle dolduruluyor. Ücretli öğretmenlik, sözleşmelilikten yüz kat daha haksız bir uygulama. Ücretli öğretmenin eline ayda 1000 lira bile geçmezken sigorta primleri de otuz gün üzerinden ödenmiyor. On bin ücretli öğretmen, İstanbul için düşündürücü bir durumdur. On bin ücretli öğretmen de yetmiyor, öğretmenlerimizin birçoğu yirmi bir saat yerine haftada otuz saat derse giriyor. Fazla mesainin ve az ücretin de verimliliği düşürdüğü bilinmedik bir husus değildir.
Yeni Milli Eğitim Bakanının her gün bir beyanatını okuyoruz. Türk eğitim sisteminde çok şeyi değiştireceğe benziyor. Kısa zamanda çok fazla radikal değişikliği Türkiye hazmedebilir mi bilemeyiz ama bildiğimiz bir şey varsa o da eğitim çalışanının ekonomik talepleri karşılanmadıkça mesafe alınamayacağıdır. Görüldüğü kadarıyla sayın bakan hep yapacağı işlerden bahsediyor ama eğitim çalışanlarının mali durumlarının düzelmesi yönünde konuşmamayı tercih ediyor. Muhatabını korkutarak istediğini yaptırmak isteyen bir yapısı var. Büyük işler başarması istenen öğretmenlerin bir ek ders saati için yedi buçuk lira civarında para alması, öğretmeni memnun etmediği gibi sayın bakanı da memnun etmemeli. Sayın bakandan bir de bu yönde sözler duymak bütün eğitimcilerin hakkı olsa gerektir.
İstanbul’da eğitimciyi ekonomik yönden en fazla zorlayan husus, ev kiralarının yüksek olmasıdır. Ortalama öğretmen maaşının ek ders dahil iki bin lira olduğu günümüzde bunun neredeyse yarısını kiraya veren İstanbullu eğitimci nasıl geçinecek? Büyükşehirlerde yaşayan eğitimcilere Büyükşehir tazminatı adı altında mutlaka ilave imkan sağlanmalıdır. Geçim derdinden kurtaramadığınız öğretmenin eğitime odaklanması mümkün müdür?
Okul yöneticilerine eylül ayı içerisinde rotasyon uygulanması bize göre doğru değildir. Bundan sonrası için gerekli değişiklikler yapılmalı, yaz tatilinin ortasına denk gelen dönemde atama işlemleri bitirilmelidir. Çok sayıda yöneticinin ekim ayı başında yeni görevine başlaması, ister istemez bazı aksaklıklara neden olacaktır.
Sayın bakanın açıklamalarının da etkisiyle okullarımız bu yıl, kayıt döneminde eğitim-öğretim dönemini rahat geçirebilecek ekonomik girdi sağlayamadılar. Uzun kayıt dönemi herkesi bezdirdiği gibi, okulların ihtiyacını karşılayacak katkının alınamaması idarecilerin motivasyonunu bozmuştur. Okullarımıza gökten para yağmayacağına göre okul yöneticilerimiz en az ilk bir aylık dönemi bağış konusunu gündemde tutarak geçirecekler.
Sayın bakana bir önerimiz var: Okullarımızın en büyük sıkıntısı hizmetli-memur istihdamıdır. Okulları bu sıkıntıdan kurtarıversin yeter. Şayet devlet, okullarımızın bu ihtiyacını karşılarsa diğer ihtiyaçlar için gönüllü bağışlar yeter artar bile. Aksi takdirde önemli bir işveren konumundaki okullarımız, personelin bir kısmını işten çıkarmak zorunda kalacaklar ki bu da ülkemizde işsiz sayısının artmasına yol açacaktır.
İstanbul’da sağlanması zor hususlardan biri de okul güvenliğidir. Okul yöneticilerimizin, emniyet güçlerimizin/okul polisinin bütün gayretine rağmen özellikle merkezi okulların önünde bekleşen, olay çıkarmaya hazır yığınların önüne geçilememekte. Okul yöneticilerimiz canları pahasına milletin çocuklarının güvenliğini sağlamaya çalışıyor. Bu yönüyle ateşten gömleği zaten giymiş durumdalar. Sayın bakanı bekleyen işlerden biri de tüm okullarımıza “güvenlik sertifikası” sahibi personel sağlamaktır. Okulları halka açmayı planlayan sayın bakanımız, okulların soyulmasına hazırlıklı olmalıdır. Okulları çevreye açarken alt yapısı iyi yapılmazsa ancak hırsızlar bayram eder. Bütün bunlar tecrübeyle sabit.
İstanbul’da özel okulun çok olması, bu okulların SBS’den yüksek puan alan öğrencilere burslu okuma imkanı sağlaması, sınavla öğrenci alan orta öğretim kurumlarında kontenjan açıklarına sebep olmakta. Ayrıca geçen yıldan itibaren Anadolu Liselerinde yabancı dil dersinin on saatten altı saate düşürülmesi, özel okulların tercih edilmesini tetiklemektedir. Özellikle bu iki durum göz önünde bulundurularak kontenjan açığının çok olduğu iller için farklı bir tercih sistemi getirilebilir.
Başarının değerlendirilmesinde tek ölçüt SBS ya da LYS başarısı olmuş durumda. Bunun sorgulanması gerekir. Sınavlara hazırlanmaktan başka herhangi bir şeyden anlamayan bir nesil yetiştiriyoruz. Okul hayatında yaşanılmaya başlayan sınav stresi bir ömür boyu insanımızın yakasını bırakmıyor. İşe girmek sınavla, yükselmek sınavla, bu gidişle işini korumak da sınavla olacak galiba. Çocukluğunu, gençliğini yaşayamayan; nerdeyse her şeye duyarsız bir nesil yetiştirdiğimizi hala görmeyecek miyiz?
İstanbul’un SBS ve LYS başarısına baktığımızda şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz: Bireysel başarıda İstanbul ön plana çıkarken aynı başarıyı kitle başarısında gösteremiyor. Nüfusu 12 milyonun üzerine çıkan ve sürekli göç alan bir ilde eğitimde istikrarı yakalamak ve belli bir standarda ulaşmak çok kolay gözükmüyor.
İl Milli Eğitim Müdürlüğünün birden çok hizmet binasının olması hizmet alanları zora sokmakta, yönetimin koordinasyon ve denetimini güçleştirmektedir. Bütün birimleri aynı binada olan bir İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğünün daha etkin ve başarılı olacağı muhakkaktır. Yıllardır bu meselenin çözülememiş olmasını da izah etmek mümkün değildir.
Daha az sorunlu bir eğitim-öğretim yılı temennisiyle tüm öğrencilere ve eğitim çalışanlarına başarılar diliyoruz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.