TUNCAY ÖZKAN'IN CEZAEVİNDEKİ İLK FOTOĞRAFLARI
AHMET TUNCAY ÖZKAN'IN TECRİT FOTOĞRAFLARI VE AHMET TUNCAY ÖZKAN'IN KALEMİNDEN BU FOTOĞRAFLARIN ÖYKÜSÜ...
İstanbul 1. Bölge Bağımsız Mİlletvekili Adayı Ahmet Tuncay ÖZKAN'ın kaleminden ftoğrafların öyküsü;
Seçim çalışmalarım için dilekçemi yazdıktan 60 gün sonra ve seçime 22 gün kala; mazgalı olmayan demir kapım açıldı. Bu olağan bir şey değil. Fotoğrafı çekecek gardiyan arkadaş, boynunda makine ile girdi; Fotoğraflarda gördüğümüz o koridorun önündeki kapıdan.
Aslında bir şey olacağını duvarları rutubetten dökülen B/3/3 numaralı tecrit hücremden üstüme su akarken, “asla” yan hücreye geçirmeyenlerin, birden B/3/2 kuru hücreye geçmeme izin vermesinden anlamıştım. Fotoğraf çektireceklermiş! İki ayda ancak olur dediler.
Fotoğrafları o gün nöbetçi olan gardiyan çekecek. Boynunda dijital bir makine var. O çekiyor, ben “bu oldu, bu olmadı, ayarı şöyle yapalım, böyle yapalım” diyorum. O tecrübesiyle katkısını yapıyor.
“Kitaplarla çekelim” diyorum. Hücreye giriyor “o bölüm olmaz” diyor, “duvarların badanası yapılsın ondan sonra!” kitaplar beni çıkarttıkları 3 nolu hücrede hâlâ.
Sonra başlıyoruz çekime. Benim meramım, yaşadığım yerin görüntülerini sunabilmek. Ama yasaklar var. Hücre net olarak gözükmeyecek! Cezaeviyle ilgili net görüntü yer almayacak. Kötü, çirkin, cezaevinde bulunduğunu, hücrede olunduğunu gösteren fotoğraf yasak. Örneğin parmaklıklı camdan dışarı bakan görüntü yasak. Hücrede tek başına olunduğu yani tecrit hissi verecek fotoğraf yasak.
Kameraların, nemli alanların, ya da küflü bölümlerin fotoğrafı yasak.
Fotoğraflar çekildikten sonra, yani ilk sansürü gardiyan çekerken uyguladıktan sonra, idari komisyon çekilen fotoğrafları tek tek ele alıp uygun olup olmadığına karar veriyorlar. Uygun bulunmayan fotoğraflar siliniyor. Sonra gözetim altında bu fotoğraflar bastırılıyor. Bastırılan fotoğraflar en son cezaevi müdürünce ele alınıyor. O son denetimi yapıyor ve uygun görülen fotoğraflar teslim ediliyor.
Volta attığım koridora; isim koy dediler. Kıyamadım o güzel sokaklarımızın adını mahpusa taşımaya. Uzunluğu 9 adım; adına “9 adım volta koridoru” dedim. Hücre 5 adım boyunda. Masa ve sandalye sonrası iki adım kalıyor. Ellerimi açtım iki yanıma; siz de görün istedim tecrit hücremi. Hem de bu en iyisi, en yenisi.
Tecritte 96. gün de; tek başımayım. Koridorun ucundaki kapı günce üç kez açılıyor. Sabah sayımı ve öğlen yemeği. Akşam sayımı ve akşam yemeği. Cezaevindeki bütün kapılarda mazgal var; benim hücremin kapısında yok. Çünkü tecritteyim.
Havalandırma 9 adım. 5 adım eni var. Dönüyorum günde iki saat havalandırmada: Gene yalnızız diyorum gölgeme, sakın peşimden ayrılma. Kalırsın bir başına!
Hücrede en inanılmaz alet, masa. Hani şiirdeki gibi; masa da masa ha! Efkarı koyuyorum, acıları, yalnızlığı, tecridi, umutları, hayalleri, kırıklıklarımı, kırgınlıklarımı, kitapları, kağıtları, kalemleri ve hayatımın bütün nedenlerini, bana mısın demiyor.
O masa yaşamımın hepsini alıyor da üzerine, bir “Ah!” demiyor.
Ne masa ama!
Sonrası, sizin değerlendirmenize.
Tam 32 aydır suçumu söylemeden, 96 gündür de kimseyle görüştürmeden tecritte tutuyorlar.
Silivri zindanında; zamanımızın dolmasını bekliyoruz. Aşk ile bağlı olduğum yurttaşlarımla özgürce kucaklaşmak, 13 Haziran’dan sonra mecliste yepyeni kavgalara tutuşmak için.
Mektuplar var ama tam dört çuval. Onların fotoğrafı yasak. Ama onlardan aldığım enerji ile diyorum ki; çok acı verdiğinde hasret; yakın bu fotoğraflardan birinin ucunu, salın külünü dumanını mavi göklere; bilin ki sevdanız, inancınız, selamınız bana ulaştı bile.
Dostlarım. Aşk ile bağlı olduğum yurttaşlarım; 12 Haziran’dan sonra; özgür zamanlarda doya doya kucaklaşacağız, meydan meydan coşacağız. Bu böyle yarım kalacak sananlara; 13 Haziran’da Anadolu Yakasında; buluşalım diyorum özgürlük meydanında.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.