22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara14°C

TASAVVUF

Coşkun Otluoğlu

17 Mart 2022 Perşembe 15:33

Ben bilmez idim gizli ıyan hep sen imişsin

Canlarda ve tenlerde nihan hep sen imişsin

Senden bu cihan içre nişan ister idim ben

  Âhır bunu bildim ki cihan hep sen imişsin.”

(Kûsec Ahmed Dede)

 

            İnsan, kendini ve çevresini anlamaya çalıştığı zaman diliminden itibaren iç âleminin zenginliğini keşfetmiş bununla beraber, dış âlemin tazyikinden de kaçamamıştır.

            Dış âlemin insan üzerindeki tesiri arttıkça çoğu kere iç âlemin derinlikleri ihmal edilmiş, böylece kendisine yabancı bir dünya kuran insan, zaman zaman çeşitli iç tehlikelere düşmüş ve mutsuz olmuştur.

            Mutluluk ve iç barışın, huzur denilen iç dinginliğe ulaşması için insanın arayışı ilk günden bugüne süreklilik arz eder. Kendinden önceki izleri takip eden insan, yoldaki işaretleri de hesaba katarak bu süreği devam ettirmektedir.

            Tasavvuf yolculuğundaki insan;

  1. İç âlemin zenginliğini yakalayarak bir iç dinginliğe ulaşmak ve huzurlu olmak,
  2. Allah’a teslim olmak ve onun rızasını kazanmak arayışındadır.

Bu iki arayış dışındaki tasavvuf yolculuğu, oyalanmadan başka bir şey değildir. Çünkü tasavvuf bu gayelerin dışındakilere hizmet edemez. Bu nedenle tasavvufun ilgilendiği bütün hususlar Allah ve insanın iç âlemidir.

“Tasavvuf, özü itibariyle gönül âlemimizin selîm (kusuru olmayan, sağlam, doğru olan, tehlikesiz, zararsız, kurtulmuş, samimî, sakin, temiz) bir hale gelip, marifetullah (Allah’ı layıkıyla tanımak) ve muhabbetullahtan (Allah’ı samimiyetle sevmek) hisse alacak bir seviyeye ulaşabilmesi ve bu sayede ilahi vuslata medar olabilecek bir kıvama gelebilmesidir.”[1]

Tasavvuf yolculuğundaki insanın gayesi hakkı ve hakikati bulmaktır. Sanat eserlerini, hal ve hareketlerini, kulların beğenmesi için değil Allah beğensin diye yapmaktır.  Her nefeste Allah ile olma (maiyyetullah) halini koruyan ve kendilerine ârız olan gafletten sakınmaya çalışmaktır.

Bununla birlikte varlık problemi üzerinde duran insan, hakikati arama gayreti içine girmiştir.

İslam düşüncesinin dışında hem felsefenin hem de bilimsel manadaki bütün düşüncelerin varlık problemi üzerine bir gerçekliği aradıkları muhakkaktır.

Varlık üzerine düşüncelerde ortaya atılanlar özet olarak şu şekildedir:

  1. Dinî düşünce (Teolojiyen) : Bütün dinlerin üzerinde durduğu ve kabul ettiği “Büyük bir varlığın yaratmasıyla bütün varlık oluşmuştur.”
  2. Materyalist düşünce: “Gerçek var olan maddedir, metafizik düşüncenin reddedilmesidir.”
  3. Ruhçuluk (Tinselcilik-Spiritüalist): Her şeyin aslının ruh olduğu, maddenin ve hayatın ruhun muhtelif değişikliklere uğrayarak var olmasıdır.”
  4. Pozitivist düşünce: Teoloji (dinî) ve metafizik (tabiat üstü)  içermeyen, sadece fiziksel veya maddi dünyanın gerçeklerine dayanan bilim anlayışı, olay ve durumların deneysel ve bilimsel yöntemlerle izah edilebileceği kadarını kabul eder.”
  5. Septikler: “Her şeye şüpheyle yaklaşılan bu anlayışta mutlak hakikate varılamayacağı kabul edilir.”
  6. Agnostik düşünce: Bilgisizliği savunan bu düşünce mutlak varlığın anlaşılamayacağını ileri sürer.”
  7. İslam düşüncesi ve özelinde de tasavvufa göre her şey Allah’tan gelmiş ve tekrar ona dönecektir. Mutlak varlık Allah’tır ve onun dışındakiler tamamen geçicidir.

            Her şey onun içindir.

            Bütün mahlûkat Allah’ın varlığının delili ve her şey onun mutlak varlığında birleşmektedir.

 

[1] Tasavvuf, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, s.16.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.