25 Nisan 2024
  • İstanbul16°C
  • Ankara20°C

ŞİKAYETİM VAR

Sinem Şahin Erdoğan

02 Haziran 2021 Çarşamba 15:53

Hoca merhum, oğlu ile bir kasabaya gidiyormuş. Oğlunu eşeğe bindirmiş. Yolda karşılaştıkları bazı kimseler :

— Hey gidi zamane gençleri, ağzının ilmiyle şu ihtiyar babasını yayan yürütüyor da kendisi rahat rahat eşeğe binip gidiyor, demişler.

Çocuk:

— Bak baba! sana ısrar etmedim mi? Haydi artık daha ziyade inat etme, şu eşeğe bin, demiş.

Hoca eşeğe binmiş. Biraz gitmişler. Bir kaç kişi teessüf edip:

Utanmıyor musun Hoca’ diyor, ‘kendin eşeğe binmişsin, küçücük çocuğu yürütüyorsun.’

Hoca tutar, çocuğu da arkasına bindirir. Birkaç adım gider gitmez, bir başka karşılaştıkları kimseler;

— Amma insafsızlık ha! Bir eşekçiğe iki kişi birden biner de uzun yola gider mi? Bakın şu herife, hoca da olacak! derler.

Hoca artık kızıp eşekten kendi de oğlu da inerler. Önlerine katarlar. Çok geçmez bittesadüf birkaç adama rast gelirler.

— Allah Allah! Bu ne budalalık. Eşek önlerinde bomboş hoplaya sıçraya koşsun da kendileri bu sıcakta toza toprağa bulanarak kan ter içinde yayan yürüsünler. Dünyada ne şaşkın adamlar var!

Dediklerini işitince Hoca oğluna dönerek demiş ki:

Hoca oğluna, Bu halkın dilinden kurtulabilen varsa ona aşkolsun. Ne yaparsan yap, herkesi memnun edemezsin. ‘Gel’ diyor, ‘tut şu eşeği’. İkisi birlikte eşeği sırtlarına alıp kasabanın yolunu tutuyorlar.

***

                Bu anlayış böyle gelmiş, anlaşılan böyle de gidecek. Bir türlü mutmain olmayan “şikayetim var”cılar. Bazı insanlar sürekli olarak eleştiri yapmayı, şikayetçi olmayı ve aynı problemler ekseninde dönmeyi bir yaşam tarzı olarak benimsemişlerdir. Takdir kazanmak, kendilerini daha zeki, daha adil, haklı gösterme temelde hedefledikleri amaçtır. Bunun için gece- gündüz söylenirler. Sonu adeta gelmez. Herşeyden şikayetçilerdir, sevdiklerinden, çevresinden, en çok da nefret ettiklerinden...

                Şikayet etmenin fena bir şey olduğunu söylemiyorum. Mevcut durumu  daha üst seviyelere ulaştırmak için sağlıklı bireylerin  yapıcı olan memnuniyetsizlikleri ve eleştirilerinin olması gerektiğine inanırım. Mükemmelliyetçilik ile kronik şikayetçiliğin apayrı hususlar olduğunun altını çizelim.

                Problem şudur ki; mücadeleci bir sikayetten ziyade, ben bilirimci veyahut menfii değerlerlerin ön planda olduğu sistematik işleyen mağduriyetten beslenen kronik mağdur ve şikayetçilerdir. Ünlü flozoflar insan doğasını hayvana benzetir. Herkes bir kutsal kitaba göre yaşamaz. Bencil doğan insan, başkalarını feda etme pahasına dahi olsa kendi çıkarını elde etmek ister.  O yüzden; bu tip insanların  etkilerini nötralize etmeyi öğrenmeniz gerekir ki böylece onlar size olumsuz duygularını bulaştırmasın. Kronik mağdur zehirli bir insandır ve siz ona inansanız da inanmasanız da sizi zehirler.

                Ortak özelliği “şükürsüzlük” ve “uzanamadığı ciğere mundar diyen” mevcut durumun kıymetini bilmeyen  sosyal medya aktivistleri ise adeta akıma dönüştürdükleri negatif duygularını israrla topluma empoze etmekten geri durmuyor. Siyah olduğunda muhattabını  - “neden siyah, tabi beyaza gücü yetmez ki yapsin beyaz istiyoruz “ ithamıyla yargılarken,  beyazla karşılaştıklarında -”bu beyaz tam beyaz değil simdi siyahtan dönülür mü, yeni mi aklınıza geldi” tarzı gelgitlerle baş ağrıtıp duruyorlar. Siyasetten, devlet yönetimine, sanattan, spora her konuya muktadirmiş gibi davranmalarının  antipatik olduğunun, tükenmiş halinin yansıması olduğunun farkında dahi değiller. Oysa bilim insanları uyarıyor. Beyinde bulunan iletim köprüleri yani sinapslar, negatif düşüncelerle ateşlendiklerinde, bağışıklık sistemi hızla zayıflıyor ve beden tüm hastalık ve enfeksiyonlara açık hale geliyor. Ayrıca şikayet etmeye başladığınızda ya da kötü şeyleri kendinize tekrar tekrar hatırlattığınızda, kan basıncı, kolesterol ve kalp krizi riskinde de artış gözleniyor.  Yani keskin sirke küpüne zarar. Takdir ettikleri bir şeyi olmayan, katkı sağlamayı sevmeyen bu guruh emin olun hiçbirşeyden mutlu olmayacaktır. Bakınız ; hiç olmuşlar mı ?  Ya da bizim görmediğimiz “tamamen duygusal mutluluklarına”  toplumu kurban ediyorlar.

                Bu veya benzeri anı paylaştığınız insanlar sizin ruh halinizi etkileyecek ve farkında olmadan negatif enerjili kısır bir dögüye dahil edeceklerdir. İnsana verilen, kısıtlı ömrü; kara, kötümser, negatif yaşayış biçimleriyle hiç yaşanamaz nale getiriyorlar.  Buna gerek var mı? Kendi bozuk gerçekliklerinin girdabına sizi sürükleyen kronik mağdurların mental sağlığınıza ve mutluluğunuza zarar vermesine müsaade etmeyin.  İmkan varsa hayatınızdan çıkarın.   Olayları kendi akıl ve vicdan süzgeçinizden geçirerek değerlendirip, eleştirin.

                Elbet  hayat sorunsuz değil evet, ama çözümsüz de değildir!   Öyleyse neden çözümün safında olmayalım...