22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara14°C

SENDİKACILIK ZOR ZANAAT!

Talat Yavuz

14 Kasım 2022 Pazartesi 12:46

Sendikacılığın en zor yanı nedir diye sorulsa, yetişme telaşı derim. Sürekli bir şeylere yetişemediğinizi, ajandanızdaki işlerin hep biriktiğini, görüşmek için onlarca talebin beklediğini düşünürsünüz. Hep huzursuz ve tetikte olursunuz.

Acaba görmediğim bir gelişme, müdahale etmekte geciktiğim bir problem, söz verip de unuttuğum bir üyem, kurum veya kişi var mı diye tatlı bir telaş içindesinizdir. Yetişebilmek için ötelediğiniz aileniz, sağlığınız, tatiliniz, unuttuğunuz eş dost akrabanıza rağmen bu telaştan kurtulamazsınız.

Yıllar yılları kovalar, şartlar, dönemler, fırsatlar, problemler değişir fakat sizin bu en büyük derdinizin çaresi yoktur. Çünkü siz yetişmek, görmek, müdahale etmek, dinlemek, çözmek, yol bulmak, yol göstermek ve takip etmek zorundasınızdır.

Çünkü bu işi siz gönüllü üstlenmiş, aday olmuş, seçilmiş ve göreve talip olmuşsunuzdur. Hele bir de profesyonelseniz ve maaşınızı sendikadan alıyorsanız özgürlük mücadelesi veren bir tutsaksınız demektir.

Sizi en iyi zora düşen üyeniz anlar. Size ulaştığında nasıl çabaladığınıza şahit olur, hakkınızda oluşturulan olumsuz algıya nasıl esir olduğunu görür, hayıflanır. Yıllar içinde problemini çözdüğünüz üyelerinizi organize etme şansınız olsa çelik gibi bir teşkilata sahip olursunuz. Ben bu hayali sendikaya, “damdan düşenler sendikası” diyorum.

Yaptıklarınız kolay unutulur bu âlemde. Bir diğer zorluğunuz da unutulmaktır. Hep yapamadıklarınız veya yapmakta geciktiklerinizle anılırsınız, baskı yersiniz. Bütün yaptıklarınız; “Sendika ne yaptı ki?” diye kurulan üç kelimelik bir cümle ile buharlaştırılır adeta. İnsanoğludur talepleri bitmez ve sizin üretmekten, çözmekten, sürekli kazandırmaktan başka çareniz de yoktur.

Başka bir ülkede olsa sendikacılık tarihine altın harflerle yazılacak kazanımlarınız vardır hâlbuki. “Kamuda kıyafet (başörtüsü) serbestliği” bir sendikanın logosuna işlenecek, yıldönümleri, etkinliklerle kutlanacak kadar devrim niteliğinde bir kazanımdır.

Aylardır; “Memur Sen bu problemi çözdü ya bu bile bu teşkilata yeter.” diyenler ne zaman seslerini yükseltir diye bekliyorum. Neredesiniz, sesiniz ne zaman çıkacak?

3600 ek göstergeyi biz değil de başka bir sendika almış olsaydı yirmi yıl kimse o sendikayı eleştirmeye bile cesaret edemezdi. Sekiz yüz iki kazanım nasıl yok sayılır? Katsayı zulmü kendiliğinden mi kaldırıldı? İmam Hatiplerin önü kendiliğinden mi açıldı, on iki yaşından küçüklere Kuran kursu yasağı kendiliğinden mi kalktı? Toplu sözleşme hakkı, sözleşmelilere kadro, disiplin affı, nöbet ücreti, sınav ücretleri, kurs düzenlemesi, ek ödemeler, taban aylığa zamlar...

28 Şubat mağdurlarının haklarını Eğitim Sen mi, Eğitim İş mi veya merdiven altı sendikalar mı savundu? Ne zaman hakkı teslim edeceksiniz?

Ülkemizde sendikal mücadele, salgınla oluşan ekonomik dalgalanmalar ve yeni siyasi dengelerden etkilenerek; statükoyu koruyan, demokrasi ve insan hakları sicili bozuk, yasakları savunan, bize ait bütün değerlerimize, inancımıza, aile yapımıza düşman sendikaları şımartan sıkıntılı bir döneme giriyor.

Bizim mücadelemizi, yaptıklarımızı, ufkumuzu, hayallerimizi, azmimizi, adanmışlığımızı, dostluğumuzu, anlayamayan, feraseti bağlı bazı etkili ve yetkili kişilerin son dönem yaptıkları ise ne yazık ki bu problemi derinleştiriyor.

Uyaralım, bu geçici ve hassas dönemde sınıfta kalanların, işler düze çıktığında, bizim nezdimizde hiçbir karşılığı olmayacaktır. Siyasette, bürokraside, sendikacılıkta bunların örnekleri çoktur.

Özellikle bu zor zamanda, hiçbir karşılığı olmadığı halde serseri mayın gibi ortalıkta dolaşanlara, geçmişte nimetlenen günün nankörlerine, sadece dedi kodu üretenlere, boyundan büyük laflar eden ayarı bozuklara, yukarıda özetlemeye çalıştığım mazimize bakmalarını ve olduğu yerde insan gibi durmalarını tavsiye edelim.