22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Ankara13°C

SAVAŞ BİTER, DERS ALAN KAZANIR

Talat Yavuz

14 Mart 2022 Pazartesi 18:07

Savaş deyince aklıma hep İran-Irak savaşı geliyor. Çocukluk yıllarımız, sekiz yıl süren ve galibi belli olmadan sona eren İran-Irak savaşı ve Filistin direnişine dair radyo haberlerini dinlemekle geçti. Afgan cihadı, Körfez Savaşı, Bosna, Suriye derken savaşın ders kitaplarında anlatılan, kılıç kalkanla yapılan savaşlardan ibaret olmadığını yaşayarak gördük, görüyoruz.

Rusya Ukrayna Savaşı devam ediyor. “Sarı saçlı ve mavi gözlülerin” ülkesindeki savaşı dünya daha bir özenle haber yapıyor, değerlendiriyor. İslam ülkelerindeki savaşları ve bu savaşların sebep olduğu dramı ikiyüzlülükle karşılıyorlardı hâlbuki. Sonunda savaşsalar da “küfür tek millettir” ilkesinin doğrulandığını bir kez daha görüyoruz.  

Savaş devam ederken yapılan değerlendirmeler kadar, savaşın sonunda yapılacak değerlendirmeler de önemlidir. İçeride ve dışarıda olup bitenlere bakmak ve hiçbir ayrıntıyı atlamamak gerekiyor. Tam da burada, yirmi yıllık bir gözlemimi ve cevabını aradığım bir soruyu sizlerle paylaşacağım.

Anadolu’da görev yaptığımız yıllardı, Tarım Bakanlığının çiftçilere yaptığı desteğin ne kadar yanlış yapıldığını tartışıyor ve bu uygulamada bir art niyet yok mu sorusuna cevap arıyorduk. Köylülerin, “tarla parası” dediği desteğin tutarı, ürüne değil, sahip olunan araziye göre belirleniyordu. İsterse arazi hiç ekilip biçilmesin fark etmiyordu. Çiftçiye adeta, tarlanı ekip biçmene gerek yok deniyordu.

Tarımda kendi kendine yeten nadir ülkelerden olduğumuzu öğrenmiş ve öğretmiştik hep. Hatta sadece tarım ürünü ihraç etmeyi eleştirir, öğrencilerimize, teknolojik ürünler ihraç eden ülke olma hedefini anlatırdık. Zamanla üç harfli zincir marketlerin raflarında, Sırbistan’dan ithal kuru üzüm, Kanada’dan mercimek görmüş ve geçici kuraklıktandır vs. diyerek dikkate almamıştım. Anadolu’da seyahatlerim sırasında çorak buğday tarlalarına bakar, ardından ülkemizdeki israfı hatırlar ve bir gün yokluğu yaşarız derdim hep ve hala nasıl kendi kendine yeten ülke olarak kaldığımızı sorgulardım.

Savaş nedeniyle Ukrayna’da kalan on yedi yük gemisi yüzünden nerdeyse ülkede gıda krizi çıkacaktı. Şimdi gereken ders çıkarılmalı ve önlemler hızla alınmalıdır. Hem üretimi artıracak önlemler alınmalı hem de şu gıda israfını önleyecek kampanyalar başlatılmalıdır. Nasıl “sıfır atık” kampanyası yapıyorsak israfı önlemek için de kampanya başlatmalıyız. Okullar, sivil toplum kuruluşları, odalar, otel ve restoran zincirleri, siyasiler… Sorumluluk sahibi kim varsa adım atmalıdır.

Açık büfe, serpme ne kadar israfa yol açan servis yöntemi varsa gözden geçirilmelidir. Yarışmalar yapılmalı, ödüller koyulmalı, öğrenciler bilinçlendirilmelidir. Ölçümler yapılmalı, sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Bir günde çöpe atılan ekmek miktarına ait istatistik sonuçlarının paylaşılması ile kampanya başlatılabilir.              

Gıdanın stratejik bir silah gibi kullanılabileceğini, enerji kaynakları için verilen mücadelenin dünyayı nereye getirdiğini unutmamak gerekiyor. Çin’in uzun zamandır gıda stok etmesini iyi anlamalıyız. Sanayileşirken, köyden kente göçerken neleri kaybettiğimizi şimdi daha iyi anlamış olmalıyız.

Keşke dünyaya SİHA ile açılırken, tarım alanında da iyi durumda olsaydık. Tohum ıslah çalışmalarımızın da katkısıyla tekrar kendi kendine yeten ülke olma şansını yakalamalıyız. Yere düşen ekmeği yükseğe kaldıran bir millet olarak israftan da kurtulmalıyız.