22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Ankara15°C

RUHUN ŞAD OLSUN

Ümit Kahyaoğlu


“Yine bahar geldi. Tabiat yeni bir haşrın arefesinde. Baş döndürücü güzellikler Esma-ı Hüsna’nın binbir tecellisi olarak arz-ı endam ediyor.”

10 Nisan 2000 tarihli Duyuru Gazetesi’ndeki köşe yazısı bu cümlelerle başlıyordu.
Her baharın gelişinde hatırlarım bu yazıyı. Baharın gelişini ve yaşanan tabiat olaylarını, bir birinden güzel kelimelerle süslediği o eşsiz cümleleriyle haykırırdı. İmanının en güzel tezahürü olarak böylesine nitelikli ve bir o kadarda düşündüren yazılarıyla okurlarının karşısına çıkar, ruhunda çiçeklerin açmasına, sonsuz mutlulukların oluşmasına vesile olan baharı, dolayısıyla da baharın yaratıcısını zikrederdi.
Şükrederdi.
Kainat’ın sahibi, insanoğluna dünya hayatında gösteriyordu, dirilişi.
Sonbaharla birlikte kuruyan yapraklar, baharla yeniden açıyor, ahenkli bir renk cümbüşü halinde Yaradan’ı haykırıyordu, zikrediyordu.
Bir bahar ayına daha girmenin mutluluğunu yaşıyoruz bu günlerde.
Yeni baharlara onsuz giriyoruz.
Bu kaçıncı bahar, derken aramızdan ayrılışının üzerinden üç bahar geçti, dördüncüye de merhaba dedik.
Merhum yazarımız Erdoğan Çaloğlu’nu 16 Şubat 2007 yılında kaybettik.
Şubat’ın 16’sında Cuma Namazı’nı eda ettikten sonra işyerine giderken, dünyadaki misafirliğini tamamlıyordu. Çilelerle dolu hayatı son buluyordu.
Anasız büyümüştü. 1980 öncesinin mağdurlarındandı. O günün olayları yüzünden üniversite eğitimini tamamlayamamış, 1980’den sonra başladığı Genelkurmay’daki işinden de sürgünlere muhattap olmuştu.
Ayaklı kütüphane tabiri, sanki onun için kullanılıyordu.
İlerleyen yaşına rağmen kitaplara olan, okumaya olan sevgisini kelimelerin anlatmaya kifayetsiz kaldığı bir gönül adamıydı.
Güler yüzü eksik olmaz, gülümsemeyi kimseden kıskanmazdı.
Dedikodunun onun lugatında yeri olmazdı.
Bir çocuk saflığında, tertemiz kalbi vardı.
DUYURU GAZETESİ’ndeki haftalık köşe yazılarını büyük bir ciddiyet ve bir o kadar da titizlikle kaleme alır, adeta kurulu düzene meydan okurdu.
Haksızlıklara, üç kağıtçılığa, hainlere, rüşvetçilere, adam kayırmacılara isyan eder, en ağır eleştirileri yöneltirdi.
Dul’un, yetimin, öksüzün, fakir ve fukarının hakkını azami gözetir, onlara kucak açılmasını, himaye edilmesini ve kollanmasını arzulardı.
Bu arzusunu her fırsatta ikrar eder, kal ile olduğu kadar hal ile de samimiyetini ispat ederdi.
65 yaşında ihtiyar bir adam ve tekaüt olduğu halde, çalışma arzusundan hiçbir şey kaybetmez birazda hayat şartlarından koşturur, mücadele ederdi.
Dolu bir adamdı Erdoğan ÇALOĞLU.
Yeri doldurulamayacak kadar dolu.
Aramızdan ayrılalı üç yıldan fazla oldu, hala yerini dolduramadık.
Yokluğunu arıyoruz.

İnsani olarakta, gazete olarakta arıyoruz.
İnsan hayatında kaç tane dost tanıyor ki.
Bahar geldi kendisini hatırladık.
Ahireti de bahar olsun.
Mekanı Cennet olsun.

Sahi, ne diyordu ÇALOĞLU?

“Yine bahar geldi.  Tabiat yeni bir haşrın arefesinde.

Başdöndürücü güzellikler Esma-ı Hüsna’nın bin bir tecellisi olarak arz-ı endam ediyor.”
Allah’a emanet ol Erdoğan Ağabey...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.