RAMAZAN: MANEVİYAT, KARDEŞLİK VE SAĞLIĞIN BULUŞTUĞU AY

Prof.Dr.Hamdi Temel
17 Mart 2025 Pazartesi 00:57
Ramazan, Müslümanlar için her zaman bir ibadet, sabır ve paylaşma ayı olmuştur. Ancak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve sahabelerin yaşadığı dönemde Ramazan, bambaşka bir anlam taşıyordu. O günlerde bu mübarek ay, sadece oruç tutmaktan ibaret değildi; aynı zamanda toplumun ruhen ve ahlaken yeniden inşa edildiği, Allah’a yönelişin zirve yaptığı bir zaman dilimiydi. Ramazan ayı, açlığa ve susuzluğa sabretmekten öte, Allah’a olan bağlılığın en derin haliyle hissedildiği bir eğitim süreciydi.
Aynı zamanda modern bilim de Ramazan orucunun sağlık üzerindeki olumlu etkilerini vurgulamaktadır. Bedeni ve ruhu dinlendiren bu mübarek ay, aslında insan sağlığı için de büyük bir nimettir.
Peygamber Efendimiz’in Ramazan’ı yaşama biçimi, ümmetine en güzel örnek olmuştur. Sahur yapmanın önemini vurgulayan Efendimiz, “Sahur yapınız, çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhârî, Savm 20) buyurmuştur. Gündüzleri oruçlu geçirmek sadece açlık ve susuzlukla sınanmak değil, aynı zamanda sabır, şükür ve nefsi terbiye etmek anlamına geliyordu. Bir keresinde, sahabeler çok sıcak bir günde oruç tutarken zorlandıklarını söylediklerinde, Efendimiz onlara Bedir günü oruçlu hâlde savaşan sahabeleri hatırlatarak, “Gerçek sabır ve dayanıklılık işte o zaman gösterilir.” diyerek onları teskin etmişti.
Ramazan, Kur’an’ın indirilmeye başlandığı ay olduğu için Peygamberimiz ve sahabeler bu dönemde Kur’an’la daha fazla hemhâl olurlardı. Cebrail (a.s.), her Ramazan ayında Peygamber Efendimiz’e Kur’an’ı baştan sona okuturdu. Bu, sahabelere de örnek olmuş, onlar da Ramazan boyunca Kur’an’ı daha çok okuyarak tefekkür etmişlerdir. Hz. Osman (r.a.), Ramazan gecelerinde Kur’an’ı saatlerce okur, gözyaşları içinde ayetleri derinlemesine anlamaya çalışırdı.
Ramazan, paylaşmanın en yoğun yaşandığı zamanlardan biriydi. Sahabeler, ellerindeki azıcık yiyeceği bile komşularıyla, fakirlerle paylaşmayı büyük bir görev bilirdi. Efendimiz, “Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, onun sevabı kadar sevap kazanır.” (Tirmizî, Savm 82) buyurarak, cömertliği teşvik etmiştir. Medine’de iftar sofraları, birlik ve beraberlik ruhunu güçlendirirdi. Hz. Bilal (r.a.), iftarını çoğu zaman sadece birkaç hurma ve su ile açar, elinde fazlası varsa mutlaka bir yetime veya fakire verirdi.
Günümüzde ise Ramazan’ın ruhuna aykırı şekilde, lüks ve abartılı iftar sofraları düzenlenmesi ne yazık ki sıkça görülmektedir. Oysa Peygamber Efendimiz, sade ve ölçülü beslenmeyi öğütlemiş, “İnsanoğlu, midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır.” (Tirmizî, Zühd 47) buyurarak aşırıya kaçmanın sakıncalarına dikkat çekmiştir. Oruç, açları anlamak ve israftan kaçınmak için bir vesile iken, gösterişli sofralarla bu bilinci kaybetmek Ramazan’ın özünden uzaklaşmak anlamına gelir.
Peygamber Efendimiz, Ramazan gecelerini ibadetle geçirirdi. Sahabelerle birlikte cemaat hâlinde teravih namazı kılmaları, bu ibadeti önemli kılmıştır. Mescid-i Nebevî’de yankılanan dualar, Allah’a yakınlaşmanın en özel anları olurdu. Sahabelerden biri, bir gece Peygamberimizin namazını izleyip onun Allah’a olan teslimiyetini gördüğünde, gözyaşları içinde “İşte gerçek huzur bu!” diye fısıldamıştı.
Ramazan, fakirlere yardım eli uzatmanın en önemli vesilelerinden biri olarak görülürdü. Sahabeler, mallarından sadaka ve zekât vererek ihtiyaç sahiplerine destek olurlardı. Hz. Osman (r.a.), bir kıtlık yılında kervan dolusu buğday getirtmiş ve tümünü ihtiyaç sahiplerine bağışlamıştı. Hz. Aişe (r.a.) ise gelen hediyeleri hiç tereddütsüz fakirlere dağıtır, kendisi çoğu zaman hurma ve sudan başka bir şeyle orucunu açardı.
Günümüzde bilim insanları, oruç tutmanın vücudu toksinlerden arındırdığını, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve metabolizmayı düzenlediğini ortaya koymaktadır. Bu yönüyle oruç, hem ruhsal hem de fiziksel arınma sağlamaktadır.
Peygamber Efendimiz, Ramazan’ın son on gününde ibadetlerini daha da artırır, itikâfa girerdi. Sahabeler de bu sünnete uyarak mescitlerde kalır, kendilerini ibadete adarlardı. Kadir Gecesi’nin ihya edilmesi, bu dönemin en önemli mânevî kazançlarından biri olurdu. Hz. Aişe (r.a.), Kadir Gecesi’nin önemini Peygamber Efendimiz’e sormuş ve Efendimiz ona şu duayı öğretmiştir:
“Allah’ım, sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.” (Tirmizî, Deavât 85).
O günden bugüne kadar bu dua, Kadir Gecesi’nin en kıymetli dualarından biri olarak Müslümanlar tarafından okunmaktadır.
Ayrıca, oruç sayesinde vücut hücrelerinin kendini yenileme sürecine girdiği, açlığın bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve uzun vadede sağlıklı yaşam için olumlu etkileri olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır.
Peygamber Efendimiz ve sahabeler için Ramazan, yalnızca oruç tutulup iftar edilen bir ay değil; ruhların arındığı, gönüllerin yumuşadığı, Allah’a yakınlaşmanın zirve yaptığı mübarek bir zaman dilimiydi. Bugün de onların izinden giderek Ramazan’ı sadece aç kalınan bir süreç olarak değil, bir ruh, beden ve şuur eğitimi olarak görmek gerekir.
Ramazan, her dönemde olduğu gibi bugün de bizlere sabrı, paylaşmayı ve mânevî olgunluğu hatırlatmaya devam ediyor. Aynı zamanda modern tıp ve bilim de bu mübarek ayın sağlığa olan katkılarını doğruluyor. Ancak Ramazan’ı gösteriş ve lüks sofralarla tüketmek yerine, paylaşma ve tevazu ruhunu yaşatarak geçirmeliyiz. Oruç, bedenimizi dinlendirirken ruhumuzu da arındırıyor ve bize hayatın özünü hatırlatıyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.