Sultanbeyli'nde kulağında kulaklık, sırtında çantasıyla kendi halinde yokuş aşağı inmekte olan genç, elinde tuttuğu kesekağıdından bir şeyler atıştırarak ilerliyor...
Dizi oyuncusunun sosyal medyadan mayolu görüntüsüyle 'dayımızla deniz sezonunu açtık' paylaşımını Yunanistan'da tecrübe ettiği detayıyla birlikte gazetenin internet nüshasında görüyoruz.
Ramazan günü doku uyumsuzluğu içeren bol miktarda örnekle karşılaşıyoruz...
Oruç tutan bir Müslüman olarak başkasının oruç karşısındaki tutumu beni prensip olarak ilgilendirmiyor. İnancımın doğruluğunu demokratik yollardan test edecek, çoğunluksak mutlu olacak, değilsek yoldan çıkacak biri değilim.
Ramazan ayında orta yerde oruç yiyenlerin doğrudan oruç tutan Müslümanlara saygısızlık ettiği kanaatindeyim. Bu tolerans (hoş görülecek) bir tutum değil, çünkü saygısızlık. Bu toprakların egemeni olan Müslüman'ın değerlerini, varlığını dikkate almamak... Ne cüret!!!
1980'lerden bu günlere giderek artan bir dozda gözlemlediğim bu kültür, bir gayrimüslim uygulaması değil. Onları bu konuda duyarlı, edep, erkan sahibi insanlar olarak bildik. Peki nereden geldi bu empati yoksunluğu?
Bireylerin birbirlerinden ya da içinde bulundukları ortam (bunu kültür olarak da okuyabiliriz) veya zamandan uzaklaşmalarını tanımlayan yabancılaşma kavramının ölçek büyümesi sonucu toplumsallaşmasıyla ilgili henüz terminolojide bir karşılığı bulunmuyor. Mankurt sürüsünün cuk diye oturan bir adı yok ne yazık ki.
Allah'tan ramazan orucuna karşı gösterilen bu saygısız tutumun kendisi dini bir tutum değil. Yani bu insanlar, Müslüman dairesinin içinde Müslümanlığı sallamadan yaşayıp gidiyorlar. Okuma, yazma anlamında cahillikle de izah edebileceğimiz bir durum olduğu kanaatinde değilim. Belki umursamamazcılık anlamında kullandığımız agnostik ifadesi bu davranışı açıklayabilir.
Konuyu oryantalist bir görselle romantizme bağlamaya ne dersiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.