08 Eylül 2024
  • İstanbul21°C
  • Ankara20°C

ÖĞRENİM ZAYIFI EZER

Coşkun Otluoğlu

06 Mayıs 2017 Cumartesi 10:24

Eğitimin faydacılığa doğru yücelttiği nesil, sonuca odaklı bir yaklaşımla öğrenim faaliyetlerine ortak olmaktadır. Kendisine faydası olduğunu düşünmediği her faaliyete mesafeli ya da ön yargı ile yaklaşmaktadır.

                Faydacılık esas itibariyle liberal bir politikanın da soncudur. Verdiğinin karşılığını bekleyen anlayış temel manada Anadolu’nun iyilik felsefesine uyum göstermez. “İyilik et, at denize; balık bilmezse Halik (Yaratıcı) bilir.” Anlayışı bu minvalde fikrimizi destekler. Çünkü doğu kültüründe iyilik karşılıksız yapılır. İlla ki iyiliğin bir karşılığı bekleniyorsa bu kâinatın temel dengesi içinde kendini bulacaktır.

                Çocuklarımıza anlatılan, onlara öğretilen ve onlarda karşılığı olan eğitim faaliyetleri bir sonuca odaklandığına göre bundan nasıl bir fayda görülecektir? Teorik olanın taze dimağlarda bir anlam ifadesi olmadığına göre pratiğin gerçekleşmesine teoriğin faydası nasıl gösterilecektir?  Sekiz saat oturduğu sırada kendisine öğretilen bilgileri dinleyen çocuk bunları sonuca yani faydaya nasıl dönüştürmelidir? “Bu anlattıklarınız TEOG’da karşımıza çıkacak mı veya bu konudan Üniversiteye Giriş Sınavlarında soru çıkıyor mu?” sorusunu yönelten çocuğun cevap aradığı; “Bu dersin bana faydası var mı?” şeklinde sonuca odaklı olduğunu görmezden gelemeyiz.

Bütün derslerden 100 puan alan bir öğrencinin beden eğitimi dersinden 80 puan almasını hazmedemeyen anlayış temel manada sonuca odaklı olan faydacılıktır. Böyle olunca o derse 80 puan vermiş öğretmenin öğrenci veya veliye göre başarısız öğretmen olduğu dolayısıyla değerler manzumesinin ise hiçbir şekilde ele alınmayan bir bakış açısı arz ettiği muhakkaktır.

Ders içinde veya dışında öğrenciye kazandırılacak davranış sadece beden eğitimi dersindeki müfredatın esas kabul ettiği şey olmamalıdır. Çünkü öğretmenin bu ders veya diğer bütün derslerde öğrenciye aşılamaya çalıştığı değerler manzumesi bir sınav ile ölçülebilecek şeyler olmadığı gerçeğidir. “Paylaşımcı, tahammülkâr, sabırlı, anlayışlı, özverili, barışçıl, özgüvene sahip” gibi saymakla bitiremeyeceğimiz pek güzel ahlakî ve temel değerlere sahip bir değerler manzumesini kazandırıp kazandıramadığı nasıl ölçülebilecektir?

Faydacılık ve sonuca giden yolun gerçekte sınav sonucuna göre olduğunu tekrar etmemizde bir beis görmüyorum. Yukarıda saydığımız güzel hasletlerin yanında; “Güzel ahlaka sahip ama sınav sonuçlarında başarılı olamayan çocuğu ne yapacağız?” sorusu çetindir ve cevabı da bir o kadar bu sisteme göre zordur.

Okullarda kendini diğer öğrencilere göre daha baskın karakterde gören ve bunu okuldaki bütün öğrencilik hayatı boyunca göstermiş olan bir öğrenci hayata atıldığında da bu gücünü fark ettirmektedir. Daha munis, alçakgönüllü, anlayışlı veya “ürkek” düzenin bütün kurallarına uyan ancak sınav sonuçlarına göre başarısız kabul edilen çocuk güçlü değil dolayısıyla zayıftır.

Andre Gide: “Öğrenim yalnız kuvvetliler içindir. Üstesinden gelemediği şey onu ezilmek tehlikesiyle karşı karşıya koyar. Öğrenim zayıfı ezer. Öyle, ama kuvvetli onunla kuvvetlenir.” derken tam da bunu işaret etmiştir. Zayıfa bakmak, onu korumak dışında hangi yöntemi belirleyebiliriz? Yabancı unsurların getirdiği öğrenim zayıfın bünyesine göre midir? Buna karşı koyabilecek bir güç bulunduğunda ancak iyi olabilir. Peki, karşı koyamadığında ne olacaktır?   

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.