22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara11°C

NEDEN ÖĞRETMEN EĞİTİMİ?

Talat Yavuz

25 Nisan 2022 Pazartesi 14:54

“Öğretmen çok önemli, hizmet içi eğitim çok önemli, öğretmenler yetersiz, nitelikli öğretmen yetiştiremiyoruz, bu reformun başarılı olması öğretmenlerin eğitimden geçirilmesine bağlı. Bu çok önemli proje, öğretmen faktörünü dikkate almadığı için başarısız oldu, önce öğretmeni eğiteceksin kardeşim, önce öğretmen inanacak…”

Hep duyduğumuz, her dönem ağızlara pelesenk olmuş bu klasik öğretmen eleştirisi ne kadar haklı? Bütün öğretmenler mi başarısız? Hangi branşlar, hangi yaş grubu, hangi fakülte mezunları daha başarısız? Her kademeden ve her meslek grubundan eğitim yöneticisinin, velinin vs. öğretmenleri eleştirmesi ne kadar doğru? Öğretmenlerin bu haksız ve yersiz eleştirilerden rahatsız olmadığı mı düşünülüyor? Öğretmene bu şekilde yaklaşmak ne kadar doğrudur?

Daha birçok soru sorabiliriz. Öğretmenlerin yetersizlikleri de olabilir. Daha iyisi her zaman mümkündür. Ancak ülkemizde bitmek tükenmek bilmeyen öğretmen eleştirisinin, derinlerde taşıdığı başka bir anlamı daha var. Sistemin aksayan bütün yönlerinin günahını öğretmene yükleme kolaycılığına kaçılıyor. Her defasında günah keçisi öğretmenler oluyor. Yanlış sistemde öğretmenin emeğine de yazık ediliyor. Eğitimde başarının ölçüsü, bütün öğrencilere, test sınavında daha fazla net çıkartabilmek olunca öğretmenler bu eleştirilere gülüp geçiyor.

Öğretmen eğitimi veya hizmet içi eğitim ne zaman gerçekten ihtiyaç haline gelir? Müfredatta, eğitim yöntem ve tekniklerinde, eğitim yaklaşımında, içerikte, eğitim teknolojisi kullanımında, köklü paradigma değişikliklerinde mevcut öğretmen kadrosunu eğitime almak ihtiyaç haline gelebilir ve mantıklı da olur. Bu durumda hizmet içi eğitimin içeriği de bu yeni ihtiyaca göre düzenlenir ve bir amaca hizmet eder. Peki, bugün böyle mi yapılıyor?

Bugün yapılan eğitim, daha önce yapılanların tekrarından öteye geçemiyor. İletişim, ileti, dönüt, empati, şiddetle ve tacizle mücadele… Birkaç yıl önce ilçelerin yaptığı, örnek alınabilecek güzel uygulamalar vardı. Öğretmenlerin talepleri doğrultusunda belirlenen, gönüllülük esasına göre yapılan eğitimler, anketlere yansıyan memnuniyet oluşturuyordu. Bu anlamlı çaba merkezileşince, bu güzel uygulamalar da zarar gördü veya yapılamaz oldu. Yaptıklarınızı bir de bizim gözetimimizde yapın demenin bir anlamı yoktu hâlbuki.

Bakanlığın yapması gereken, öğretmenlere ilkel yöntemlerle, kavimler göçü gibi bir yerlerden bir yerlere koşturarak, yasak savmak için yapılan, verimsiz salon eğitimleri planlamaktan ziyade öğretmeni eğitime, gelişmeye, araştırmaya, üniversitelere, yüksek lisans ve doktoraya, sertifika programlarına, ikinci üniversiteye teşvik edecek sistemi kurmaktır. Hizmet puanı gibi, ücret farklılığı gibi çeşitli avantajlar sağlayarak çok daha güzel sonuçlar alınacaktır.

Öğretmenlik Meslek Kanunu ile bu sistem çok daha etkili kurulabilirdi. Bu şans iyi değerlendirilemedi. Çıkarılan kanuna göre mevcut öğretmen kitlesinin en az yüzde ellisinin başöğretmen olma şansı yok. Yirmi beş hizmet yılı olan bir öğretmen, bir yıl içinde uzman öğretmen olsa bile başöğretmen olabilmek için on yıl daha beklemek zorunda kalacak.

Öğretmen ve idarecilerin iş başında eğitimi ile ilgili sistem kurgulamadan, eğitim sistemimizin en temel açmazlarına çözümler üretmeden, başarının ölçüsünü belirlemeden ve adaletli bir ödül sistemi kurmadan yapılan eleştirinin de düzenlenen eğitimlerin de bir kıymeti olmayacaktır.