Mevsim sonbahar. Başaklar uzaklaşır. Hatıralar geride kalır. Masallar
başkalarına kalır. Anlar soğuk, bir mermer serinliğidir. Serviler altındaki her şey
sarı hatıralar gibi fulü bir kır bahçesi gibidir.
Sabahın ışıklarıyla çıplak ağaçlar, zümrüt gök, nur gibi kesilmiştir.
Kuşlar, ruha sessizlik verir.
Kalp, nazlı çiçekler gibi dağılmış, gizli hüzünler altında ezilir.
Ağır ağır yaklaşır çok yaşamanın meçhul arzuları, bayramın sonu gibi
soğuk, her şey hareketsizdir.
Damla damla sessizlikle her hatırada tenha bir yalnızlık, kaybolan saadeti
arar. İlk gençlik rüyaları, hayatın nedameti, ruhun karanlığı asırlar öncesinden
elveda demiş gibidir.
Kalp, sonsuz bir uçurumun adını aşk olarak koymuştur. O, büyük aldanış,
semaların yangınıdır. Kanayan yangını teskin eden tek şey ölümdür.
Nihayet, çok yaşamanın meçhul arzuları, hayatın nedametiyle son paydos
saatini hiçbir resmî törene -âdet yerini bulsun gösterilerine- bırakmadan, usul
usul karşılıksız, çıplak ağaçları, zümrüt göğü, ağrı nöbetlerini, hayatın gailesini
ve en sadık yıpranmış kalbi terk eder.
Ölümü duymak, bayramı beklemek gibidir. O, büyük sükûn senfonisidir.
Aşk, büyük aldanış; ölüm tek kurtuluştur.
Kaybolan saadet, her hatırada tenha bir yalnızlıktır. Damla damla
sessizlik, şimdi gelip bütün- namevcut- kâinatı sarmış, sarmalamış, sonsuz bir
hareketsizliğe terk etmiştir.
Böylece; hatıralara sadakat, kalbin iyi niyet dilekleri, sonsuzluk hissiyle
her şey yitip gider. Kendini hareketsizliğe terk eder. Kainat donmuş ve bir toz
bulutu gibi yok olmuştur.
Her şey hareketsiz, her şey namevcuttur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.