MASALINI YİTİREN DEV
Cemal Kapan
23 Ağustos 2018 Perşembe 15:40
Ölüm gerçeğiyle herkes bir gün mutlaka karşılaşacaktır. Ölen kişi bir daha geri gelmeyeceğinden, bu ayrılık elbet sevenlerini ve yakınlarını hüzünlendirecektir. Ancak ölüm hâlinde aşırıya gitmemek, Cenâb-ı Hakk'ı ve kaderi suçlayıcı tavırlardan kaçınmak gerekmektedir.
Bu hususta en mükemmel örneğimiz yine Kâinatın Efendisi'dir. Kızı Zeyneb'den olan Ümeyme adlı torununun vefatı sırasında gözleri yaşla dolan Peygamber Efendimiz, “Alan da Allah, veren de Allah'tır ve her şeyin belli bir süresi vardır!” buyurarak hem etrafındakileri teselli etmiş hem de ağlamasına şaşıranlara, “Bu bir merhamettir ki Allah onu dilediği kullarının kalplerine koyar. Allah kullarından merhametlilere merhamet eder!” buyurmuştur.
Bulunduğum bir ortamda babası yakın zamanda ölen bir arkadaşımızın sosyal medyadan yaptığı babasını özlediğine dair paylaşımları eleştiren yorumlar yapılmıştı. Eleştirilerin ilk cümlesi “Kazık kadar ya da Eşek kadar” ile başlıyordu. Bizi büyük lafların değil, samimiyetin kurtaracağına inanıyorum. O yüzden bu samimi yazıyı lütfen en çocuk yanlarınızla bir kez daha okuyun ki beni anlayasınız.
Her erkeğin olumu, babasının ölümüyle baslar.
“Baba bir masal anlat bana” diye başlayan şarkıyı her duyduğumda duygulanırım. Flütün devreye girmesiyle birlikte müzik sizi alır çok uzaklara götürür. Hüzünden, özlemden ya da güzel zamanlardan kalan sulu bir tebessüm oluşturur yüzde. Ufacık zamanlarına dönmüşçesine masumlaştırır insanı.
Şu kazık kadar yaşımda bile gayet içten bir şekilde "anlatırken tut elimi uykuya dalıp gitsem bile bırakıp gitme sakın beni" diye mırıldanarak söyleyebildiğim ve söylerken duygulanabildiğim, yakın bir arkadaşımın "eşek kadar olmuşsun, hala masaldasın" diyerek tepki verdiği şarkıdır bu şarkı.
Oysaki bilmez babaların anlattığı tüm masalların kahramanı olduğunu.
Bırakıp gitme sakın beni cümlesi babasıyla iyi/kötü bazı şeyleri paylaşabilmiş ve artık babası olmayan her çocuğun içini acıtır.
Sokakta yürürken arkadan gördüğünüz kahverengi kabanlı adamı ona benzetmek, bir olay karşısında yaşasaydı verebileceği tepkileri hayal etmek…
Ev hiç bir zaman tam anlamıyla dolu gelmeyecektir bundan sonra hep bir boşluk, keder karşılayacaktır sizi, gözlerinize o ifade çökecektir, gece rüyalarınızda onun ölmediği bir dünyada yaşarsınız artık.
Türkiye'nin eski kuşak evlatları olarak birçoğumuz babamızdan çok az sevgi sözcüğü duyarak büyüdük. Babamızın kokusunu derinden hiç teneffüs etmedik, şimdikilerin aksine çok dayak yedik, tartıştık, evi terk ettik yeri geldi… Bazen bilincimizin derinliklerinde ve kalplerimizde, bu eksik kalan dev vadileri bir daha açılmayacakmışçasına dev kurşun dağlarıyla kapattık. Bunların hiçbiri sevgisini ve boşluğunu azaltmadı.
Beş gündür yoğun bakımdaydı, her şeye hazırlıklıydık(güya), acılarından dolayı “Allah iki yoldan birini versin” diye dua ediyorduk.
Bir sabah 3’te hastaneden telefon geldi. “Hastanız ağırlaştı, çabuk gelin” diye. Daha o cümleler doktorun ağzından dökülürken biliyordum gerçeği. İlk anda inanmak istemesek te artık gittiği ve bir daha hiç dönmeyeceği, bütün vücudu saran bir acı eşliğinde kavranır, iste o an hayattaki her şey boş ve anlamsız gelir.
Daha ağırı annemi, abimi aramak, giderken arabada hiç konuşmamak, hastane morgunda son kez görmek, başında beklemek…
Hastane koridorlarında sessiz sessiz ağlayan kırklı yaşlarında perişan bir erkek...
Günün ağarmasıyla beraber cenaze işlemleri, kalabalık, herkesin ağlaması, herkesin hüznü...
Cenaze namazı, misafirler, akrabalar, arkadaşlar…
Aradan yıllar geçti... Kazık kadar, eşek kadar oldum.
Kalbimdeki o koca yara, her dağlandığında sessiz sessiz ama hüngür hüngür ağlarım hala.
Tüm ölmüşlerimizin ruhuna el Fatiha..
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.