22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Ankara13°C

LACİVERT BİR AKŞAM

Coşkun Otluoğlu

09 Aralık 2022 Cuma 14:45

Lacivert bir akşam, göğün derinliklerinden şehre indiği zaman diliminde, kuş cıvıltıları çocuk cıvıltılarına karışmıştır. Akşamın indiği yerde sadece çocukların ve kuşların sesleri vardır. Çocuklar ve kuşlar da olmasa sanki zaman durmuş ve kâinat ölümü yaşar.

Bu böyledir.

Az önce mısır bahçesinin önündeki erik ağacının altına serilmiş üzüm salkımları yemyeşildir. Şehrin sokak lambaları sarı ışıklarıyla sokakları aydınlattığında çocukların sesleri ağır ağır çekilmiştir.  Buna kuşların eksilen sesleri de eklenmiştir. Birkaç kedi sokaktan geçmiştir.  Ve mahalle, ölüm sessizliğini andıran bir yokluğa gömülmüştür. Öyle ya, ses yoksa hayat da yok gibidir.

Mısır bahçesinin önündeki erik ağacının altına serilmiş üzüm salkımları şimdi karanlık içinde simsiyah gölgeler gibi yeşilliğinden hiçbir iz taşımamaktadır. Sokak lambalarının sarı ışıkları altında uçuşan, sevişen beyaz pervanelerden başka bir şey görülmemektedir.

Ruhun böyle bir ortamda sahipleneceği tek şey insanın iç dinginliği değil midir? İnsanın böyle bir ortamda yoğunlaşacağı şey iç alemi değil midir?

Sahi insan dış dünyanın tazyikinden kurtulup böyle bir iç alemine yolculuk yapmayalı ne kadar oldu?

Yukarıdaki lacivert akşam ve çocukluğumuzun buğday tarlaları artık çok uzaklarda kaldı. Sevdiğimiz, kulaklarını okşayıp sevdiğimiz kuzularımız, sıcak sıcak yumurtalarını kümesten aldığımız tavuklarımız artık hatıralar da bile yer edinmiyor.

Şimdi, lacivert bir gök cep telefonlarında Cuma mesajlarının arkasındaki fondan ibaret. Mahallede çocuk cıvıltıları yerine araçların mekanik seslerinin insanın ruhunu tırmalayan bıkkınlığından başka bir şey değil.

Tabiat, şimdilerde tabii afetlerden tabii afetlere hatırlanan bir şey. Bir sel felaketi mi yaşadık? Suçlanacak kimseleri bulmak yeterli. Depremle mi sallandık, içinde yaşadığımız aile saadetinin yer aldığı evimiz başımıza göçecek diye korktuğumuz mekanlar. Yola mı çıktınız, yol; hangi kendini bilmezin gelip sizi altına alacağı korku keşmekeşi; trafik, saatlerce aracın içinde mahpus kalma cinneti.

Şair demiş ya:

“Umarım düne dair bir şeyler konuşurlar
Damlarda yuvalanmış üveyikler, kumrular
Ben de bu evde doğdum.
Ekmeğimi bölüşürdüm kış boyu
Dar sokaklar ıssız, mevsim ilkbahar
Neşeyle uçarsınız, nerede çocukluğum?”

(Ömer Çelik, antoloji.com)

Öyle ya, çocukluğumuz nerede? Nerede o lacivert akşamlar? O çocuk cıvıltıları, sarı buğday tarlaları? O kışlar, o baharlar, yazlar nerede?

Şimdi tek derdimiz asgari ücret ne kadar olacak, yıllık enflasyon ne kadar? Elimizden kayıp giden gençliğimiz ve içimizdeki yolculuğun tehir edilmesi ile iç huzurumuzun yok olmasını düşünen yok.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.