22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara11°C

KURBAN OLARAK DAHA KAÇ OKUL MÜDÜRÜ LAZIM?

Ali Yalçın

 
 
İngilizler, bir adama beddua edecekleri zaman ona, “Tanrı seni işveren yapsın ve emrine işçiler versin emi” diye söylerlermiş. Ben de bundan sonra kızdığım öğretmen arkadaşlarıma, “Allah sizi okul müdürü yapsın emi” diyeceğim(1).
 
2007’de kaleme aldığım “Kim Okul Müdürü Olmak İster?” başlıklı yazımı bu paragrafla bitirmiştim. Küçükken, imrenerek baktığım; etrafını bakışları ile dizayn eden, iyi giyimli, gözlüklü, hep ciddi duran, bazen Hulusi Kentmen gibi bıyıklarını buran ve derin şeyler düşünüyor süsü veren müdürler için…
 
Sahi müdürler çok önemli şeyler mi düşünürlerdi, yoksa bana mı öyle gelirdi. Bu soruyu bugünkü çocuklara yöneltseniz ve ‘müdür kimdir’ diye sorarsanız; genellikle, “okul için para toplayan adam” cevabını verirler. Soruyu çoktan seçmeli sorsanız ve tahsildar, şantiye şefi, ucuz işçi, bıçağa en yakın kurban, iki arada bir derede kalmış preslenen çaresiz adam, okulların hastane müdürü ve hepsi seçeneklerini koysanız, hepsi seçeneği tavan yapar. Bizim küçüklüğümüzden bugüne geçen zaman ne yazık ki müdürlerin hep aleyhine işledi.
 
Hutbeden gelen ses gibi “aziz cemaat, bugün toplayacağımız yardım” cümlesi, Okul Aile Birliği toplantılarında format değiştirmiş olsa da, mutlaka adetten sayılıyor artık… Veliler için okuldan gelen “Veli Toplantısına Davet” yazısı, herhalde ‘okulun parası bitti’ diye algılanırken, işin içyüzünü bilmeyen veli gözünde okul idaresi “Amil Bey”(*) olarak canlanıyor. Bu, gerçekten çok rencide edici bir durum… Tüm bunları bildiğiniz halde, veli toplantısına katılıp birkaç ağdalı giriş cümlesinden ve velileri para isteyecek kıvama getirdikte sonra, “…İşte tüm bunları gerçekleştirmek ve okulumuzu emsallerinden bir adım öne geçirmek için sizinde katkınıza ihtiyaç var” diye duygusal(!) konuya çekmek hakikaten stresli bir iş.
 
Okulları dört duvar olarak, memur ve yardımcı hizmetli personel dahi olmadan bütçesiz bir şekilde teslim alıp, ayakta tutmakla birlikte emsallerini bir kenara koyarsak; özel okullarla bile kıyaslandığı bir ortamda yaşatmaya ve ileri götürmeye çalışmak, sıradan bir sorumluluk değildir. Bu, hakikaten zor bir yük… Derslik yetersizliği olan okullarda ikili eğitim dolayısıyla sabah 07.00’da başlayıp, akşam 18.00’a kadar süren mesaide ortaya konulan eforun maddi olarak karşılığını bulmaması ise cabası… Hafta sonu plan dışı okulda bulunma zorunluluklarına girmeyeceğim, çünkü yukarıda açıklamaya çalıştıklarım yeterli diye düşünüyorum.
 
Sosyal yaşamı ve aile yaşantısını sıfırlayan bu sorumlulukta, anlaşılmamak bir kenara, iflas etmiş bir işletmenin işvereni olarak kişi borcu çıkarılan müdürlerin, “ucuz kurban” muamelesinin sonucu olarak yaşadıkları mağduriyet vicdanları kanatıyor. Okulların yardımcı hizmetli personel sorunlarının çözüleceğine dair her zaman ifade edilen vaat ve projeler, ne yazık ki, henüz hayat bulmuş değil. ‘Velileri ikna edin ve bağırtmadan yola getirin. Okul Aile Birliği bütçesi oluşturun ve oradan hareketle ücretli personel çalıştırın’ kolaycılığına kaçılan, sorumlulukları öteleyen üzerine almazlık; belgesel tadında yeni kurbanların çığlıklarını izletmeye devam ediyor.
 
Diyarbakır/Silvan’da 12 okul müdürünün; okullarında hizmetli personel olmadığını, ödenek yetersizliği yaşandığını ifade etmek için toptan istifa etmeleri ile kamuoyuna verdikleri ses, aslında “sistem ‘SOS’ veriyor, bir an önce önlem alınsın” demekti. Fakat aradan geçen zaman içinde yapılan açıklamalar, özel idarelere aktarılan bütçelerle hizmet satın alımına dair somut adımlar kısmen atıldı. Sınırlı sayıda alım dolaysıyla okullarda çok ciddi bir rahatlama ise hissedilmedi. Hissedilen şey, feryadın devam ettiğidir. Hafta sonu mail adresime gelen çığlık aynen şöyle diyor:
 
“Bir okul müdürü olarak bütün yeterliliklere sahip olabilirsiniz. Bütçesiz ve personelsiz bir okulda kırıp sararak asgari ücretten tuttuğunuz, ay sonunda maaşını zor denkleştirdiğiniz bir hizmetli personelin sigorta bedelini ödeyemezseniz ne olur biliyor musunuz? Eğer çalıştırdığınız personelin sigortasında bir sıkıntı varsa sizden müdür olmaz derhal kelleniz vurulur ve o makama layık görülmezsiniz. Peki, okullardaki personel ihtiyacının karşılanması kimin görevidir? Varoşlarda günlük giderleri karşılamada sıkıntı çeken her fırsatta okula para vermemeleri konusunda telkin edilen velilerle karşı karşıya gelen okul müdürünün değil elbette… Ancak uygulamalar bütün çarpıklığıyla devam ediyor ve buna dur diyecek kimse çıkmıyor. Bir okul müdürü düşünün ki, iyi bir yönetici olabilmek için eğitim yönetimi alanında Yüksek Lisans yapmış, bir buçuk yıl içinde Okuluna mavi bayrak, beyaz bayrak, ISO 9001-2008 kalite bayrağı kazandırıp ayrıca Avrupa Birliği Hibe Projelerinden 100 bin euro değerinde okula hibe kazandırmış olsun. Diğer taraftan bu müdür imkânsızlıklar nedeniyle ücretli çalışan hizmetlinin sigortasını eksik yapmak zorunda kalsın ne yapılıyor biliyor musunuz? Acımasızlık işte burası… Sorumlu tutuluyor, devleti ve şahsı zarara uğrattığı gerekçesiyle yöneticiliğine son veriliyor. Olaya tersten bakarsak hiçbir proje yapma, etkinlikte bulunma okulu pislik götürsün ama sigorta meselesini sağlam yap (imkanın varsa) senden iyi müdür yok! Ya bu ne biçim bir adaletsizlik, ne biçim bir sistem… Ya Allah aşkına devlet para verdide yatırmadıysak çarmıha gerin. Ama para verme, personel verme, velilerden para istendiğinde ses çıkarsa olmadık mobbing yaşat, sen bir kenara çekil ve müdürün canına oku… Allah’ım çıldıracağım.”
 
Bu mailin devamını vermiyorum. Bu müdür, “ucuz kurban” olarak yerini alanlardan biri. Çözüm bekleyen bu çarpıklıkta size söylenen en nihai çözüm, “yargıya git ve hakkını ara” sözüdür. Belgesel tadında devam eden bu boğazlamaların ne zaman son bulacağı sorusu, bütün eğitim çalışanlarının ortak sorusudur. Her kurbanın feryadı kamuoyuna, ne yazık ki, yansımıyor. ‘Yılın enleri’ sıralamasında eğer, “çarpık bir sistemde ucuz kurban olarak fatura ödeyen çalışan sınıf kimdir” sorusunun cevabı aransa, bu kadar sözden sonra cevabı vermeme gerek kalmaz sanırım.
 
Okullarda kadrolu yardımcı hizmetli istihdamı yapılarak sorun kökten çözülmelidir. Fakat göle su gelene kadar kurbağanın canı çıkmasın deniliyorsa; bir iki tane sembolik eleman verilerek sorun çözüldü algısı üretilmesin. Mevcut kurbanların üzerine yeni kurbanlar eklenmesine hiçbir eğitimcinin tahammülü yok. Yeni kurban haberleri sinirlerimizi bozuyor.
 
Sahi “günün kurbanı” kim acaba?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.