Geçen hafta sonu trenle İzmit’ e giderken boş yer olmadığı için etrafı temaşa ederek ayakta gitmek zorunda kaldım.
Dönüşte oturacak bir koltuk bulunca fazla yorulmuş olmalıyım ki, uyumuşum.
Kondoktor bilet kontrolü yaparken uyandım.
Hereke istasyonundaydım.
Az sonra metal hurdalarının dağ gibi yığıldığı bir tepe gördüm.
Tren yüz metre daha gitti.
Bu defa da bu hurdaların inşaat demiri haline getirilerek kelepler halinde yığıldığına şahitlik ettim.
Etrafta işe yaramaz gibi görünen demir parçalarını toplayarak inşaat demiri haline getirilmesinde emeği geçenlerin önemli bir işlevi yerine getirdiğini varsayınca;
Hurdacılıkla uğraşan insanlara saygı duydum:
Metal hurdaların geriye demir olarak dönüşümünün sağlanmış olması büyük bir kazanımdır diye.
Sonra:
Ülke olarak yaşadığımız depremleri hatırladım.
Yıkılan binaların hurda dönüşümünden elde edilen demirlerle yapılmış olabileceği ihtimalinden tedirgin oldum.
Uykum kaçtı.
Tren Hereke’ den uzaklaştıkça hurda tepesinin yarattığı bu olumsuz düşüncelerden de uzaklaşmış olunca,
Biraz daha uyuyayım diye düşünerek başımı koltuğa yasladım.
Uyandığımda kafamı kaldırdım.
Nereye gelmişiz diye sol tarafa baktım.
Birden, “Divan Oteli” i tabelasını görünce yerimden fırladım.
Az daha uyusaymışım Pendik’i geçecekmişim meğer.
Kafamı döndürdüm bu defa “Gren Park Otel” i gördüm.
Otel tabelasını göremeden tren görüş açımı kaybettirdi.
Çok katlı yüksek binalar olan bu iki otel arasında beni uyandıran meleklere teşekkür ettim.
Az daha uyuyup kalacaktım.
“Yüksek bina” sayılarının artmasının bir kıyamet alamati olduğunu duymuştum.
Doğruysa çok vahim bir durum.
Pendik’ te de kıyamet kopmak üzere(!) diye.
Çünkü,
Dünya adına gelen her şey ahretimizden de götürür gibi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.