20 Ekim 2025
  • İstanbul18°C
  • Ankara15°C

KIYAFET ÖZGÜRLÜĞÜNE ANAYASAL GÜVENCE!

Talat Yavuz

20 Ekim 2025 Pazartesi 11:05

 

Ülkemizde uzun yıllar, 12 Eylül askeri darbesiyle iktidarı devralan Milli Güvenlik Konseyi tarafından hazırlanan, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik” hükümleri kullanılarak insan hakları ihlalleri yapıldı.

Binlerce kadın memurun işine son verildi. Üniversite öğrencilerinin eğitimleri yarım kaldı. “Kamusal alan” tanımıyla, memur olmayan başörtülü kadınlar bile yasak kapsamına alındı, hasta yakınlarını ziyaret için hastanelere, konaklamak için kamu sosyal tesislerine alınmadı. Tarih bize inancına saygılı, özgürlüğüne düşkün bir milletin uzun yıllar yasaklar, baskılar, ihlaller ve zulümle kontrol altında tutulamayacağını; akan gözyaşının ve örgütlü mücadelenin zulüm düzenini bir gün mutlaka yıkacağını öğretmişti. Öyle de oldu ve Eğitim-Bir-Sen Genel Yönetim Kurulu, 15.03.2013 tarihli 197 sayılı kararı ile yepyeni bir dönemi başlattı.

Ancak kolay olmadı, serbest kıyafetle mesaiye başladığımız, 18 Mart 2013 tarihinden itibaren bu güne kadar, her kademeden birçok yöneticinin eski Türkiye’nin alışkanlıklarından sıyrılamadığına üzülerek şahit oluyoruz. Acıları gün gibi taze o zor günlerin bir gün geri gelebileceği endişesi; o dönemleri annelerinden, ablalarından dinleyen bugünkü başörtülü çalışanların; “kıyafet özgürlüğü ne zaman anayasal güvenceye kavuşacak?” diyen serzeniş ve sorularına yansıyor ne yazık ki.

Kamuda kıyafet serbestliği meselesi zor da olsa toplumsal bir mutabakatla çözülmüş, yaşanan sıkıntılar ve tartışmalar acı birer hatıra olarak geride kalmışken bugün, başka gerekçelerle yeniden kıyafet tartışması çıkarılmaya çalışıldığını görüyoruz. Hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın; yönetmelik, yönerge, genelge, resmi yazı, sözlü talimat vs. hangi yasal güç unsuru kullanılırsa kullanılsın, yetkililere hatırlatmak isteriz ki bize yukarıda özetlediğim eski dönemleri hatırlatmış olacaksınız.

Tartışma kaldığı yerden başlayacak ve yaptığınız işlemler hukuk denetimden geçmeyecektir. Bunca mücadelenin ardından idarecilere, makama girişlerle sınırlı bile olsa kravatı mecbur tutmanın, kot pantolonu ve spor giyimi yasaklamayı aklından geçirmenin kime ne faydası var anlamış değilim. Bunu yaparak, yasakların en keskin uygulandığı dönemlerde bile mevzuata uymama ayrıcalığı olan bazı kadın memurların cesurca giyimlerine çekidüzen verilebileceği düşünülüyorsa, başka çözümler üzerinde çalışmayı tavsiye edebilirim.

Bir problemi çözmek adına kabuk bağlamış yarayı yeniden kanatmayalım, küllenmiş acıları yeniden alevlendirmeyelim. Öğretmenlere önlük kampanyası başladığında daha önce önlük giyenlerin önlük giymediğini unutmayalım. Ergenlik dönemindeki öğrencilerin derslerine girecek öğretmen kıyafetinin sınırlarını pedagoji bilimi tanımlasın, hep beraber ona riayet edelim, bu da bir çözüm yoludur. Kaygım, üst kademede çıkarılan bu tartışmanın, alt düzeyde farklı potansiyel besleyen, personeline baskı için fırsat kollayan bazı yöneticilerin özensiz uygulamaları ile bambaşka bir yere gideceği yönündedir.

Biz eylem kararı aldığımızda, yöneticilere yönetmeliği uygulayın diye baskı yapan yasakçı sendikaların bayram etmesi bizi gerecektir. Faydasından çok zararı olacaktır, onun işaretleri geliyor sahadan. Geriye atılacak hiçbir adıma razı olmayız, başa dönmeyi asla kabul etmeyiz.

Tam da burada öğretmen ve yöneticilere kulaklarına küpe olacak önerilerimiz olsun. Öğretmenlerimize, verilen bir hakkın kötü kullanımı o hakkı tartışmaya açar diyorum. Özellikle sizlerin muhatap kitlenizi dikkate alarak daha özenli davranmanız gerektiği de aşikârdır. Sokaklarımızda kalmayan ölçüyü bari okullarımızda koruyalım. Bu denetimi kendimiz yapalım. Çocuklarımıza ve mesleğimize olan saygımızla yapalım.