22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara14°C

KENDİNİ SAĞLAM BİLEN HASTANIN, TEDAVİSİ OLMAZ!

Cemal Kapan

20 Şubat 2017 Pazartesi 10:54

Biraz çuvaldızı kendimize batırma zamanı. Acaba Öğretmenlerimizin uluslararası arenadaki düzeyi nasıl? Artık bu sorunun cevabını öğrenebileceğiz. Merkezi Paris'te bulunan (OECD) tarafından yapılan ve kısa adı TALİS olan Uluslararası Öğretim ve Öğrenim Araştırması ile 5 yılda bir dünyada eğitimcilerin seviyesi ölçülebilmektedir.

Ocak ayında Kopenhag'ta yapılan toplantı ile bu yıl biz de TALIS'e dâhil olduk. 2018'de ki değerlendirmeye katılabileceğiz. Uluslararası çapta 3 yılda bir 15 yaşındaki öğrencilerin başarısının sınandığı PISA sınavı da TALIS ile ilişkilendirilecek. Bu önemli bir haber çünkü öğrenci başarısı, öğretmen niteliğinden etkilenen önemli bir değişkendir. Öğretmenlerimizin kalitesini ölçebilirsek ve daha da önemlisi artırabilirsek, uluslararası sınavlardaki öğrenci başarımızı da artırabiliriz.

Çok kanallı eğitim olanaklarının artması okulun ve öğretmenin işlevini önemli ölçüde değiştirdi. Bu durumda artık, öğretmen “mutlak ve tek” bilgi kaynağı olmadığı gibi okul da bilgi kazanılacak “mutlak ve tek” yer değil. Eğitimde geleneksel bir anlayış olan “öğretmen merkezli eğitim” temelde öğrencinin araştırma ve sorgulamasına fırsat tanımayan öğrenilen bilgi ya da değerlerin öğretenle sınırlı kalmasına neden olan bir anlayıştır. Zira bu yaklaşımda” öğretmen öğretir”, “öğrenci öğrenmemişse bunda onun pek de sorumluluğu yoktur”.

Bugün öğrenmeye ilişkin bilgilerimiz öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgü olduğunu ortaya koyuyor. Bu nedenle okul ortamlarımızın ve öğrenme –öğretme yaklaşımlarımızın buna uygun olması, öğretmenlerin bilgi aktaran kişi rolünden, sürekli öğrenen, öğrendiklerini paylaşan ve öğrencinin kendi öğrenmelerini gerçekleştirirken ona yol gösteren, rehberlik eden kişilere dönüşmesi beklenmektedir. Öğretmenin değişen bu rolü, onun sürekli olarak kendini geliştiren, yeniliklere açık, iletişim becerileri güçlü, birer profesyonel olmasını gerekli kılıyor.

Peki, gerçekte böylemi?

Bu soruyu başka bir soruyla cevaplayabiliriz. Biz Öğretmenler çocuklarını ilkokula yazdırırken Öğretmen seçme ihtiyacı hissediyor muyuz? Ortaokula başlayan çocuklarımız için iyi öğretmenlerin derse girdiği sınıflarda okumasını, okul idaresine ricada bulunuyor muyuz?

Bütün meslek gruplarında performansa dayalı bir seçicilik yapılır. Bizim mesleğimizde de veli,  fırsatını ve imkânını bulursa bunu yapmak ister. Çünkü biz bile çocuklarımızı okula verirken meslektaşlarımızı seçerek veriyoruz. Ne yazık ki bütün öğretmenlerin mesleğe bakış açısı ve meslekte  kendilerini geliştirme istek ve yetileri aynı değil. (İşlerini düzgün yapan Öğretmen arkadaşlarımı tenzih ederim. Lütfen onlar bu yazdıklarımı üzerlerine alınmasınlar)

Aynı okulda aynı zümreleri okutan Öğretmenler 4’leri mezun edip 1. sınıftan başlayacaklar. Veliler öğretmenleri araştırıyor ve X öğretmeni tercih ediyor. Niçin diğer öğretmenler tercih edilmiyor. Çalışan ile sadece işi yürüten arasındaki fark işte burada ortaya çıkıyor. Bu olaya en çok tercih edilmeyen öğretmen karşı çıkıyor ama kimse kendinde suç aramıyor. 

Sürekli derse geç kalan, törenlere katılmayan, haftada en az bir sevk yaptıran, derste sürekli cep telefonuyla oynayan, derste sakız çiğneyen, bir önceki sene 6 tane kaynak aldırıp kapağını bile açmayan, aile sorunlarını okula taşıyan, sürekli rapor alan, hazırlıksız derse gelen öğretmenler varsa... VELİ ÖĞRETMEN SEÇMELİ.

Bazı öğretmenlerin yanına sigara kokusundan yaklaşılmıyor. Bazılarının ağzı küfür dolu, bazıları siyasi görüşlerini kapıda bırakamıyor, bazıları fazlaca yakın ilgi gösteriyor, bazıları da maalesef yeterli bilgi ve beceriye sahip değil.

Daha nitelikli öğretmen kime deniyor, hangi özellikler bir öğretmeni daha nitelikli, daha “iyi” kılıyor?

Aileler genellikle yer değiştirmeyen ve daha önce denenmiş öğretmenleri tercih ediyor. İşlerini vicdanıyla yapan kişiler. Bana göre öğretmenlik bir sanat ve herkesin yeteneği de eşit değil. Sadece çocuğu değil ebeveyni de eğitiyor öğretmen, işi çok zor ama her şeye rağmen sabırla çözülemeyecek sorun yok diyorum yeter ki yaptığımız işi severek yapalım ve karşımızdaki yavrulara kendimizin gibi davranabilelim.

Ömer Dinçer’in bakanlığı döneminde Öğretmenlik mesleği itibarsızlaştırılıyor diye alanlara inip eylem yapan ben, acaba bu yazdıklarımla mesleğimi itibarsızlaştırıyor muyum diye kendime sormuyor değilim. Ancak birileri doğruları söylemeli, gerçekleri haykırmalı. Öğretmen odalarında hevesli arkadaşlara diğer meslektaşlarının 'Sen mi kurtaracaksın memleketi. Biz de böyle başlamıştık ama bir şey değişmiyor. Gir dersine, al maaşını' söylemleri değişmeli, “ülkem benim için ne yapmalı?” sorusundan çok, “ben ülkem için ne yapabilirim?” sorusunu sormalıyız.

Doğru teşhis doğru tedaviden önce gelir. PISA gibi sınavlar ve TALIS gibi araştırmalarla uluslar arası arenadaki yerimizi görmüş olacak ve doğru teşhisi koymuş olacağız. Artık sıra tedaviye gelmedi mi ne dersiniz?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.