KARARSIZ DENGE: 7 HAZİRAN SEÇİMLERİ
Beni yanıltan bir gelişme oldu ve üçüncü bir seçenek ortaya çıktı: kararsız denge hali.
KARARSIZ DENGE : 7 HAZİRAN SEÇİMLERİ
Seçim arefesindeki yazımda, ülke olarak tarihsel bir eşikte bulunduğumuzu, seçimin sonucuna göre ya tarihteki misyonumuza uygun Büyük Türkiye yürüyüşüne devam etme ya da kenara çekilip kurban rolünü oynamayı tercih edeceğimizi yazdım. Beni yanıltan bir gelişme oldu ve üçüncü bir seçenek ortaya çıktı: kararsız denge hali.
Ak Parti, %41 oranında oy alarak seçimlerden birinci parti çıktı ve yürürlükteki seçim tekniğinin bir sonucu olarak 258 milletvekili çıkardı. Bu rakam, tek başına hükümet kurmak için gerekli olan 275 sınırının altında kaldığı için mevcut hükümetin yenilenerek yola devam etmesini önlüyor.
Bir önceki seçimlerde %49 oranında oy alan Ak Parti’nin bu seçimde %41 oranında oy alması, bu partiye gönül verenleri hayal kırıklığına uğrattı, yer yer sevincini yaşayamayan insanlar gördük. Seçim sonuçlarını değerlendirme açısından fırsattan çok tehdide odaklanıyor, insanımız. Bu gibi durumlarda doğal refleks davranışlar, inkar, suçlama ve bastırma süreçleridir. Bastırma hariç diğerleri yaşandı. Bir kez daha anladık, “gerçeklik önemli değildir; algı, her şeydir.” ve “hayatta mutsuzluğun kaynağı, abartılı beklentilerdir.”
Her seçim sonucu, kendi döneminin sosyolojisidir. Geçmiş yıl seçimlerindeki oy oranlarının karşılaştırılması, ancak eğilimleri, yönelişleri yorumlamak bakımından önem taşır. Yoksa malumunuz, seçim sabahı, bütün partiler %0’dan başlar ve oy aldıkça yüzdesel olarak gelişme gösterirler. Bir önceki seçimde %49 oy alan parti, seçim sabahı, %49 ile başlayıp vatandaşlar oy kullandıkça %41’e geri gelmez. Bu seçimlerde Ak Parti’nin aldığı %41 oranındaki oy miktarı, kendisinden sonra gelen en büyük iki partinin oylarının toplamı kadardır ve fevkalade iyi bir orandır. Tayyip Beyin liderliğindeki oranların altında olmakla birlikte Türk Demokrasi tarihindeki en yüksek oy oranlarından biridir. O zaman yüksek beklentilerin yanlış olduğunu kabul ederek elde edilen başarının hakkını verelim. Bu oranın çıkmasını sağlayan seçmenleri ve parti teşkilatlarını tebrik edelim. Bu oy oranı ile tek başına hükümeti kuramamak, teknik açıdan seçim sisteminin bir sonucudur ve sürpriz bir şekilde Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği Başkanlık sisteminin neden zaruri olduğunu da açıkça göstermektedir. Bu oy ve milletvekili dağılımları ile siyaseten ülkenin dengeye gelmesi beklenemez. Başkanlık sistemi olsaydı, bu yapı ile Başkanı dengeleyecek olan parlamento oluşturulur ve yönetim, bizzat Başkan tarafından sağlanırdı. Seçim tablosundan çıkarılacak en önemli sonuç budur.
Yedi düvel bir araya gelmiş ve Ak Parti, %41’e kadar geriletilebilmiş, aynı grubun enerjisi ile HDP, %13’e kadar çıkarılabilmiştir. Seçimlere parti olarak girme riskini alan HDP siyasetçileri, bu kararları ile onaylandıklarını, takdir gördüklerini ifade etmekte haksız sayılmazlar. Her ne kadar emanet oy kavramı ile mütevazı takılsalar da bütün partilerin oylarının emanet oy olduğu gerçeği karşısında partilerinin ölçeğini büyüttükleri ve bu oy oranının ağırlığını nasıl taşıyacakları merak konusu.
Terör örgütü yöneticileri, hiç ummadıkları yeni bir problemin sahibi olmuşlardır: 80 milletvekili ve ana akım medyaca desteklenen Demirtaş önderliğindeki siyasi oluşum, ne kadar kontrolde kalacaktır? Ömrünü terör eylemleriyle geçirmiş, düzenli bir aile hayatı kuramamış, birkaç problemli çocuk dışında kimsenin kahramanı olmamış dolayısı ile ihtiyacı olan sevgi ve saygıyı normal yollardan alamamış terör örgütü yöneticilerinin egoları, Demirtaş’ın popülerliğine nasıl ve ne kadar sabredecek?
Seçimlerden sonra bazı Ak Partili siyasilerin hatta seçmenlerin oy verme hakkını HDP’den yana kullanmış olan insanları, ötekileştiren beyanlarda bulunmaları, bölgeye yapılan devlet yatırımları nedeniyle onlara hain demeleri ve ihanet içinde bulunmakla itham etmeleri çok yanlış ve talihsiz olmuştur.
Gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan, mitinglerinde HDP’nin antidemokratik bir yapı üzerine inşa edildiğini anlatmak, vurgulamak için terör örgütünün bölge insanını, seçimleri hususunda tehdit ettiğini seslendirmişler; seçimlerden kısa bir süre önce Sabah Gazetesi, manşetten “terör örgütünün, seçmeni ölümle tehdit ettiğini” yazarak farkında olmadan terör örgütünün propagandasını gazetenin ulaşabildiği halk kitlelerine iletmiştir. Şu halde alenen bölgede terör örgütünün tehdidi altında bir seçim yapılmış ve bilindiği kadarı ile bu durumu engelleyen bir yapı oluşturulamadığı için malum seçim -sonuç -tablosu ortaya çıkmıştır. Tehdit altındaki bölge insanına kızıp hain demenin tepkisellik dışında bir mantığı yoktur.
Öte yandan özellikle sosyal medyada HDP seçmenini aşağılayıp ötekileştiren bir dil kullananların bu seçmenleri, hakları olmadığı halde HDP’ye zimmetlediklerinin farkında olup olmadıklarını sorgulamak lazım. Tepkisel insanlar, kendilerine, Ak Parti’ye hatta Türk Demokrasisine zarar veriyor.
MHP ve CHP, Ak Parti karşıtı söylemler üretmek dışında başka hiçbir şey yapmadan, hatta performanslarından bağımsız bir şekilde seçmeninden oy alıyor. Bu davranış psikolojisi, bir başka yazının konusu olabilir.
Bundan Sonra Ne Olacak?
Ak Parti dışındaki partilerin, iktidar diye bir hedeflerinin olmadığı hemen seçimlerin akabinde ortaya çıktı. Seçmen, bunu önemser.
Davutoğlu, Cumhurbaşkanından hükümet kurma yetkisini alınca sırasıyla CHP, MHP ve HDP ile bir şekilde görüşecek. Bunlardan ilk ikisi Davutoğlu’na randevu bile vermeyebilir. Önemli değil. Önemli olan hükümet etme arzu ve isteğini görünür kılmaktır.
CHP, kurulduğu günden bu yana kategorik olarak Ak Parti ile uzlaşmaz, asimetrik, reaktif/tepkisel bir politika izlemektedir Bu irrasyonel davranış, Baykal’ın görevi Kılıçdaroğlu’na devrinden bu yana da devam etmektedir.
MHP, Ak Parti ile koalisyon seçeneğine neden olumsuz bakıyor? Geçen yazıda da belirtmiştim. Bu iki parti benzer tabana sahip, dolayısı ile zaten süreç içinde MHP’den Ak Parti’ye taban kayması oluyordu. MHP yönetimi, bu süreci durdurmak için olur olmaz mümkün olan tüm konularda –kendi inandığı değerlerle çelişse bile- Ak Parti’ye ve Cumhurbaşkanına muhalefet etmeyi bir görev bildi. Benzer partilerin kurduğu koalisyonlarda süreç, büyük partiden yana işler; küçük partinin tabanı büyük partide toplanır. Bu nedenle muhtemel bir Ak Parti, MHP koalisyonu, her şeyden önce bu tip sistem davranışlarını iyi bilen Bahçeli tarafından bir varlık tehdidi olarak algılanacak ve yaygın beklentinin aksine gerçekleşmeyecektir.
Birbirine zıt partilerin kuracakları koalisyonda sistem, küçük partiden yana çalışır, küçüğü büyütür, büyüğün tabanını kaybetmesine yol açar. Bu nedenle, HDP ile yapılacak bir koalisyonun kaybedeni Ak Parti olacaktır. Tersi olsaydı bile, terör örgütünün partisiyle koalisyona girmek, Ak Parti için pratikte mümkün değildir. Ancak bu durumun tepkisel bir davranış kalıbı ile ifade edilmesi, her şeyden önce HDP seçmenine saygısızlıktır. HDP'nin kategorik olarak ret edilmesi, seçmenlerini birbirine yaklaştırır, kimlik geliştirmelerine yol açar, kemikleşirler. Bu durumda HDP tabanı, katılaşır, seyyaliyetini yitirir. Koalisyon görüşmesi yapmanıza rağmen çeşitli nedenlerle uzlaşamadığınızda koalisyon olmaz. Bu durumda HDP seçmeni, oy verdiği partiyi, dolayısı ile kendisini muhatap aldığı için Ak Partiye sempati besler, yakınlaşır, sıcak bakar. Uzlaşmadığı için HDP'ye kızar, HDP’ye oy verdiğini bilen “şahitlerin” olduğu dost meclislerinde “sorguya çekilmemişse” yine gelir, Ak Partiye oy verir. Bazen garip ya da tutarsız davranışlar gösterdiğinde dostlarımızın bu durumunu görmemeyi seçeriz, şahidi olmamaya çalışırız, bu durumun. Yoksa bir nevi ar perdesi yırtılır, dostunuzda kuyruk, sizde evlat acısı, eskisi gibi devam edemezsiniz. İşte bunu engellemek için göreceğiniz ve görmezden geleceklerinizi seçmeniz gerekir.
Süreç, yukarıdaki gibi işlerse; erken seçim, mukadder olur.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.