İçinde bulunduğumuz nisan ayında da aynı teraneyi söyledi İstanbullular:
Baharı görmeden yaz geldi diye…
Bir dostum ile dertleşirken farkına vardık:
İstanbul’ un baharı görmeden hep ‘yaz’ı gördüğüne dair.
Çünkü:
İstanbullu birkaç böceksiz lale dışında bu baharda da yine çiçek/çiçekler göremedi.
Yine sümbül göremedi.
Ayağı çayır çimen ile temas edemedi.
İstanbullu bu baharda da, çiçeklerin kırları bezediğinin haberleriyle yetinmek zorunda kaldı.
İstanbulluların burnu, çiçek kokularını bu baharda da ruhunun derinliğine kadar yine çekemedi,
Oysa, bahar geldi bu kente.
Oysa, kırlarda bin bir çiçek, böceklerle sarmaş dolaş raks etmekte.
***
Hatta, hasta olan İstanbullulara şifa olsun diye
İstanbullunun vefasızlığını bile bile;
İstanbullunun egzoz dumanıyla kendisini zehirlediğini hiç düşünemeden
Arılar “kırlarda” çiçek çiçek dolaşmakta, bal toplamakta her baharda.
***
Ya laleler,
Dalına, bir sinek konsun diye günlerce beklemekte İstanbul’ un kavşaklarında, bulvarlarında, yol kenarlarında.
Egzoz dumanı dışında üzerine başka bir şey konmayan laleler…
Dibinde, gövdesine tırmanacak ‘bir karıncası’ bile olmayan laleler, laleler…
***
Bu kentin binalarını, betonlarını yalayıp geçti yine bahar güneşleri.
Saksıdaki birkaç çiçek ve yol kenarında kümelenmiş üç beş lale hariç, İstanbullular, güneşi yine yanar-dönerlikle suçladı bu baharda da.
Oysa güneş, kırlarda ne çiçekler açtırdı öbek öbek, yaylalarda ne çimenler yeşertti.
Yanar dönerlikle suçlanan bahar güneşleri, sayısız böceklere kanat çırptırdı,
Semada nice kelebekler uçurttu.
Ve İstanbullu hala,
“Bahar gelmeden yaz geldi” demeye devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.