23 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Ankara16°C

HİSSETMEK

Coşkun Otluoğlu

06 Nisan 2017 Perşembe 18:39

 “Deniz kenarındaki kumların zevk verdiğini okumak bana yetmez; çıplak ayaklarımın onu duymasını isterim.” diyor Andre Gide.

 

             Düşünmeyi öğrenmek, düşünmeyle birlikte yaşamayı öğrenmek, yaşayarak hayatı kavramak için kanatlanmış bir ruha ihtiyacımız var. Yoksa öğrendiklerimiz bilgi dağarcığımıza sadece yeni bir şey eklemiş olur. Ancak bu tek başına işe yaramaz.

            Kendini kavrayan ruh, dünyanın nimetlerinden faydalanmayı ve bu duyguyu nasıl hissedecek? Kendini kuşatmış modern aygıtların yapay dünyasını gerçek bir dünya olarak yaşamak zorunda kalırken bunu nasıl fark edecek?

            Sabah kurulmuş bir alarm sesiyle uyanan insan, yüzünü yıkadığı suyun hangi merhalelerden geçerek yeniden yüzünü yıkayabilecek bir atık su olduğunu bilmeden yüzünü yıkayacak. Aynadaki yorgun yüz gerçekte dingin olarak kendine bakıyor olması gerekmez mi? Milyonlar kahvaltı nedir bilmeden şehrin hengâmesine güneşin doğuşunu görmeden akıyor. Yıllardır gökyüzünde yıldız görmeden yaşayan insanlar, her gün binlerce araç içinden geçerek trafikte zaman harcıyor.

            Yorgun, bitkin ve süzülmüş bedenler… Şehir yutmak için hepsini bekliyor. Sabahları doğurmak için, akşamları gömmek için.

            Çaresi var mı? Bilmiyorum bu çağda çözüm üretmek mümkün mü?

            Bayramlarda, uzun tatillerde Anadolu’ya akın akın giden araçlar. Günlerce kilitlenen trafik neyin göstergesi? İnsanlar bu tatillerde nereye koşuyor? Sonra gerisin geriye dönüp gelmek. Aynı şehrin içinde yitip gitmek. Kendini kavrayan ruhu hissedebiliyor mu çoğunluk? Bir çiçeğin kokusunu, bir ağacın tomurcuğunu seyretmek, bunu değerli görmek, temiz bir havayı doyasıya içine çekmek ne mümkün.

            İnsanı kuşatan çağın aygıtları. Hangisini sayalım. Temiz havamızı çalan egzozlar, sevdiklerimizi bizden çalan sanal sosyal medya, televizyon programları… Tıklım tıklım hastaneler, cezaevleri, otobüs durakları, metrolar…

            Uçup giderdi eskiden kuşlar, şimdi nasıl da bırakıp gidiyor insanlar birden bire bizi; akşam oturup konuştuğumuz dostlarımız sabah kalp krizi ile ölmüş. Uçup gitmiş ansızın.

            İşte elimizin altından uçup gidiyor hayat, öteliyoruz her şeyi. Bir de bakıyoruz ki hayatı kaçırmışız. Oysa kanatlanmış ruhumuz hayatı hissedecek bir derinliği ve mutluluğu arzuluyor. Nedense birileri bir anda zehirliyor bizleri ve yüzlerce insan birden ölüyor çoluk çocuk. Üstelik öldüresiye bir düzen var bunu destekleyen. Ruhun kavradığı değildir ki bu.

            Meramım her facia üzerine bir ağıt yakmak değil. Lakin yürek burkuluyor ve ruhum uçup gitmek istiyor dün Bosna’da, bugün İdlib’teki çoçukların yanına. Yarın da olacak bu ölümler çünkü öldürmek üzere kurulmuş bu düzen bunu istiyor. Bu yüzden, öldürmek üzerine kurulu bu düzeni yıkmak için ruhun hissetmesi gerek. 06 Nisan 2017

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.