HAYIR'DA 'HAYIR' VAR MI?
Ali Yalçın
Uzun zamandır hastasınız,
tedaviye karar verdiniz ve doktora gittiniz.
Checkup yapıldı. Şeker, kolesterol ve bir de en önemlisi üreyen tümör çıktı. Tümör sadece kafada değil bazı hayati organlarınıza da sıçramış. Tümörün verdiği rahatsızlığa vücudun bazı organları adeta isyan ederken sindirim sisteminiz direnç gösteremiyor. Sindirim sisteminiz tümörü kanıksamakla kalmamış neredeyse kutsamaya başlamış.
Doktor:
Bayım, ben şeker ve kolesterolünüze bir şey yapamam. Ama en önemli sorununuz olan “üreyen tümörü” tedavi edebilirim dedi.
Siz doktora dönüp:
Eğer tedavi edebilirsen hepsini tedavi et. Şeker ve kolesterolü tedavi edemeyeceksen bırak üreyen tümör de kalsın diyebilir misiniz?
Türkiye ham demokrasiden tam demokrasiye bir türlü geçemiyor. çünkü vücudunu sarmış bir yığın hastalığı var. Ama en önemlisi beyine zarar veren, her on yılda bir periyodik olarak nükseden tümörü… Tümör bazen uykuya geçiyor gibi oluyor ama aslında uyku değil gizli bir üreme devresine giriyor. Kısacası rahat durmuyor…
Ay ışığı’nda Sarıkız’la birlikte Eldiven’li adamlar, demokrasiyi Kafes’lemeye ve belini doğrultamasın diye Balyoz indirmeye çalışıyorlar. Demokrasinin koridordan çıkışına müsaade etmiyorlar. Provokasyonlar, faili meçhuller, cinayetler, andıçlama (derin/çukur) devlet politikası olmaktan çıkamıyor. Emekli Korgeneral Kıyat; "1990'la 2000 yılları arasında yapılanlar bir devlet politikası olmasına rağmen bölgede ülkesine karşı kin kusan bir neslin yetişmesine sebep olmuştur.” Diyor ve devamla; “Hukuk dışı uygulamalar olmuştur. Bugün Ergenekon'da faili meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Ama ben devamlı söylüyorum. Bu arkadaşlar o zaman (şimdi albay bunlar) üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki 'Sen Cizre'deyken muhtarı öldürdün' ya da Muhtarla beraber oldun filancayı öldürdün.' Sene kaç? 1994, 1995... Şimdi ben de diyorum ki, lütfen 94'ün, 95'in, 93'ün, 96'nın, 97'nin başbakanları, cumhurbaşkanları, genelkurmay başkanları, OHAL valileri... Yatağınızda nasıl rahat uyursunuz! Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenen faili meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? 'Hayır! böyle bir devlet politikası yok' diyorsanız, söyleyin. Hayır söylemiyorlar. Ben o zaman devlet politikası olduğunu düşünüyorum. O zaman maalesef ülkeyi idare edenlerin, faili meçhulleri de terörizme önlem olarak gördüklerini düşünüyorum. çünkü bir üsteğmen, 'Ben Hasan'la Mehmet'i bir halledeyim de bu terörizmi bitireyim' diyemez. Birileri emir verdi." Derken fazla söze gerek kalmadığını da ortaya koyuyor.
Atalarımız “alışmış kudurmuştan beterdir” derler. Hırsız eğer bir yeri soyamazsa en azından sağ cebindeki parayı sol cebine aktarırmış. Değişen konjonktür ile deşifre olan yapıların darbe planları ortaya koyuyor ki cuntacıların ruh hali oyuncakları silah olan çocukların hep öldürmeyi düşünmesi gibi bir şey… Organize cunta faaliyetlerinin camileri dahi bombalama senaryoları sözün bittiği yere işaret ediyor. Hantepe, heron, 200 çoban, mayın, askerin eline tutuşturulan el bombası, çukurca, , Şemdinli, Dağlıca, Reşadiye, İnegöl, Dörtyol, isimli bir yığın soru işareti boşlukta dolaşıyor. Bir Allah’ın kulu çıkıp ta sorumlusu hakkında gereği yapıldı diyemiyor. Okullarda çeteleşen sorunlu öğrencilerin cezası hemen verilir ki, suçluya müsamaha düzgünü de yoldan çıkarmasın. "çok PKK'lı vuruluyor, Heronları düşürün" diyen komutanla ilgili 3 yıldır soruşturmanın devam ettiği söyleniyor.. Böyle mücadele “eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürür” Meyli olanı da suça teşvik eder. Suça teşvik eden şey sadece geciken adalet değil…Paravan STK’lar, paravan siteler, paramiliter oluşumlar, brifing almaya hazır yargıçlar, her zaman hazır olda emir bekleyen “karargah medyası” ya bunlar doğru adamı dahi yoldan çıkarır. Bir Genel Başkan miting konuşmasında “Askerle oynamak ateşle oynamaktır” derken bile bu teşviki yapabilir.
öncelikle belirtmeliyiz ki sorun asker değil. Sorun virüslerini ayıklayamayan bir vücut ile ensest ilişkiler içindeki sapkınlardır. Fakat her zaman işler eskisi gibi rayında gitmeyebiliyor. Devlet kurumları içerisindeki ensest ilişkiler deşifre oldukça manipülasyon zorlaşıyor, deşifrasyon süreci hızlanıyor ve doğal olarak gardlar düşüyor. Görünen o ki, artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Türkiye geleceğini belirleyeceği ve aynı zamanda geçmişiyle hesaplaşacağı bir dönemece doğru hızla yaklaşıyor. Geriye sayım devam ederken İhtilalci geleneğin temsilcisi militer elitleri hafakanlar basıyor ve “yüz bin kere HAYIR!” nidaları yükseliyor. Elini kolunu sallayarak hadi gel seninle darbe planlayalım dönemlerinin devam edip edemeyeceğini 12 Eylül referandumu belirleyecek.
Sahi Türkiye referandumda Evet mi diyecek, yoksa Hayır mı?
Toplumun büyük çoğunluğunun evet diyeceği kanaati herkeste hâkim. Bunun anlaşılmaz bir tarafı da yok aslında. Muhalif siyasetin iktidarın “ak” dediğine “kara” demesinin altında; “referandumda evet oranı yüksek çıkarsa yaklaşan seçimlerde iktidar partisine olumlu etki yapar” öyleyse hayır oranı düşük olmamalı yaklaşımından ötürü hayır demeleri yaptıkları işin gereği… Liderlerin meydan konuşmalarında “referandum kaysıya çare olacak mı?” ya da “referandumun fındığa faydası var mı?” gibi içi boş cümlelerle hayır’cılık yapmaları ve işi referandum paketinden ziyade genel seçim havasına sokmaları, mazrufa değil zarfa bakmaları buna işaret ediyor. Siyaseti takip edenler, bu minval üzre propagandanın firesini düşerek işin yalın kısmını anlayabilirler. Tartışma programlarında HAYIR ateşini körükleyen bazı kadrolu muvazzaf siyasetçiler de bu gözle dinlenilmeli.
Türkiye’de her alanda paradigma değişiyor. 12 Eylül mağdurluğunu siyasette sermaye yapmanın bundan öte gidebileceği nokta bulunmuyor. Taciz edilen kızı tacizci ile evlendirmek cinayettir. Mağdur kızın tecavüzcüye aşık olması ise felakettir. Türkiye felaket dönemlerini yaşıyor. BDP, MHP, CHP, YARSAV, ETö, DİSK, KAMU SEN aynı ipte dizildiklerine göre bu kutsal ittifakın içindeki yanlışı çözünüz sorusunu öSYM not etmelidir. Aynı ipte dizilmek bir yana bir de “Evet Hayır Lokantası” olarak sunulan bilgece(!) yazılar var. Bu tedavülden kalkmış yazarın yazıları için Pinderos; “ustaca anlatılan masallar bizi aldatır” derken Goethe; “kimse bizi aldatamaz, biz ancak kendi kendimizi aldatırız” diyerek eski sendikacı zerzevatçı yazara aslında sen ancak kendini aldatırsın demektedir. Kutsal Devlet ve Düşman Devlet algısı da prim yapmıyor. “Liderin yanlışı bizim doğrumuzdan iyidir” diyenlerin sayısı da eskisi kadar çok değil. Her gün dönek, köpek, köçek sesleri yükseliyor, ama kimse artık aklına ipotek koydurmak istemiyor. KAMU SEN in HAYIR diyeceğiz sözüne üyeler uyacak ve HAYIR diyeceklerdir ama “KAMU SEN’e HAYIR” diyeceklerdir. Bunu en iyi KAMU SEN’in komuta kademesi bilir. UHB (Ulusal Birlik Hareketi) denemesi hala taze…
HAYIR, cephesi belli olduğuna göre evet diyenler neye EVET diyecekler?
1.Van Cumhuriyet Savcısı iken olympusta tanrılar kurban istedi diye “Savaş Tanrısına” kurban edilen Ferhat Sarıkaya’nın iadeyi itibarını isteyenler ve HSYK’nın mevcut yapısına isyan edenler EVET diyecekler.
2.Türk Bayrağı yanında başka bir şey daha dalgalansın diyen “Arz-ı Mevud’un piyonları” sandığa değil pikniğe gidin demektedirler. Siyonizme hizmet edip terörü devlet politikası haline getirerek kardeşlik hukukuna halel getirip ümmet şuurunu yıkanlara inat, doğuştan gelen meşru haklarımızla birlikte tam demokrasi istiyoruz diyen iki terör arasındaki halk; pikniğe değil sandığa gidecek ve EVET diyecekler.
3.”AYM’nin Referandum paketi kararına şerh düşerek “Halkın oyuna sunulan bir Anayasa değişikliğinin esas denetimini ancak Millet yapar” diyen Haşim Kılıç’a bizde bunu söylüyoruz. Anayasa Mahkemesi milli iradenin üzerinde olamaz. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Meclis AYM’nin vesayetinde olmamalıdır diyenler EVET diyecekler.
4.Rusya’yı saymazsak, 1959’dan beri AİHM’ e 2 bin 295 başvurunun 2 bin 17’sinde mahkûm olan, en çok davalık ülke olmaktan utananlar ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı verilemesini isteyenler EVET diyecekler.
5.Yaş Kararlarında eşinin başörtüsünden, taktığı yüzükten, ottan çöpten bahanelerle ordudan atılanların hakkını aramalarının en temel insani hak olduğunu düşünenler EVET diyecekler.
6.Her 8 Mart’ta “Kadınlara Pozitif Ayrımcılık Yapılsın” diyenlerle, yaşlılara, engellilere, şehit yakınlarına, gazilere ve çocuklara pozitif ayrımcılık isteyenler EVET diyecekler.
7.12 Eylül ile hesaplaşmak için yasal görevinin gereğini yapmaya yeltendiğinde kendini kapı dışında bulan Savcı Sacit Kayasu’nun doğru yolda olduğunu düşünen ve darbecilerin yaptıkları hukuksuzlukların hesabını vermesine taraf olanlar EVET diyecekler.
8.Kişisel verilerim güvence altına alınsın diyenler EVET diyecekler.
10.Devlet memurlarına verilen “uyarma”, “kınama” cezalarına yargı yolu açılmasından, Ekonomik ve Sosyal Konseyin anayasal güvenceye alınmasından, fişlemenin tarihe karışmasından, emeklilerin de toplu sözleşmeden yararlanmasından yana olan herkes EVET diyecek.
9.Toplu görüşme değil toplu sözleşme isteyen kamu çalışanları Toplu Sözleşme Hakkının Anayasal bir hak haline gelmesini destekleyecekler fakat Grev’in olmaması nedeniyle “Yetmez ama EVET” diyecekler.
Anayasa değişikliği ülkenin kolesterol, şeker gibi bütün hastalıklarına çözüm olamayabilir ama tümör için çözüm olacaktır. 13 Eylül’de daha kapsamlı bir Sivil Anayasa talebine kapı aralayabilecektir.
Halk, 12 Eylül’de ”Hayır’da Hayır’a Hayır!” derken
Yetmez ama kesinlikle EVET diyecektir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.