22 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara12°C

FAİZ ÖDEMELERİYLE 97 MARMARAY YAPILIRDI

Saadet Partisi Pendik İlçe Başkanlığı tarafından tertiplenen ?Ekonomik Kuşatma ve Çözülme Süreci? konulu konferansı 13 Aralık 2014 Cumartesi saat 20.00?de Pendik Atatürk Kültür Merkezinde Temel Karamollaoğlu?nun sunumuyla gerçekleştirdi.

Faiz ödemeleriyle 97 Marmaray yapılırdı

faiz ödemeleriyle tam 97 ADET MARMARAY YAPILIRDI

Konferansa Saadet Partisi İstanbul İl Başkan Yardımcısı Ahmet Türkcan, İlçe Yönetim Kurulu üyeleri ve yoğun bir şekilde Pendik halkının katılım gösterdiği görüldü.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Pendik İlçe Başkanı Mahmut Kılıç;

“İlçe başkanlığımızca tertiplediğimiz “Ekonomik Kuşatma ve Çözülme Süreci” konulu konferansa katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkür ederim. Maalesef Türkiye gündemi çok hızlı değişen/değiştirilen bir konuma gelmiş durumda. Yapılan PR çalışmaları sonucunda suni gündemler oluşturularak asıl meselelerin halk tarafından anlaşılmasının önüne geçilmektedir. Bir tartışmanın neticesini görmeden, değerlendirmeden kendinizi birden diğer gündemin içinde buluyorsunuz. İşte Saadet Partisi Pendik İlçe Başkanlığı olarak temelde Türkiye’nin ekonomik olarak nasıl bir kuşatma altında olduğunu son güncel olaylar karşısında partimizin teşhis ve tedavi yöntemlerinin neler olabileceğini Pendik halkı ile buluşturmak üzere Genel Başkan Yardımcımız Sayın Temel Karamollaoğlu’nu sizlerle buluşturduk. Yapılan bu çalışmanın amacına hizmet etmesi temennisiyle başta Temel Beye ve katılımlarınızdan sizlere teşekkür ediyorum” dedi.

İlçe Başkanı Mahmut Kılıç’ın yaptığı açılış konuşmasının akabinde Temel Karamollaoğlu kimdir sunumuyla birlikte Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Temel Karamollaoğlu kürsüye davet edildi.

 Kürsüye çıkan Temel Karamollaoğlu “Selamun Aleyküm muhterem kardeşlerim. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Cenab-ı Hakk’ın bu konferansımızı hayırlara vesile eylemesini niyaz ediyorum” diyerek sözlerine başladı. Konuşmasının devamında ekonomik verilere dayalı çarpıcı açıklamalarda bulunan Temel Karamollaoğlu; son 11 yılda yapılan faiz ödemeleriyle neler yapılabileceğini tek tek açıkladı. “Sadece 11 yılda yapılan faiz ödemeleriyle 97 adet MARMARAY, 61 adet 3. Boğaz Köprüsü, 52 adet 3. Havaalanı, 3650 adet tam teşekküllü hastane ve daha niceleri yapılabilirdi” diyen Karamollaoğlu konuşmasının devamında çok doyurucu bilgiler verdi.

 Ekonomik Kuşatmayı anlamak için fotoğrafın bütününe bakmalıyız

Bugün burada ekonomik kuşatma ve çözülme süreci başlığında birçok konu konuşacağız. Ekonomik kuşatmayı anlamak için meselelerin, fotoğrafın bütününe bakmamız lazım gelir. Ekonomik değerlendirebilmek için dış politikayı iyi analiz etmek gerekir. Ortadoğu'da çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. Mısır'da, Libya'da, Irak’ta, Suriye’de bir bahar yaşanacak diyorlardı bir takım gelişmeler tetiklendi ve geldiğimiz noktada eski dikta düzeninden çok daha zalimane bir tablo ile karşı karşıyayız. Sadece biz değil tüm dünya değişiyor. II. dünya savaşından sonra Avrupalılar kendi aralarında bir araya geldiler, bunu Papa'nın önderliğinde gerçekleştirdiler. Bugün Avrupa Birliği diye bildiğimiz birliği kurarken ilk olarak silah sanayisinde kullanılabilecek o gün ki ekonominin temelini oluşturan demir ve kömür birliğini kurdular. Birlikteliklerinin kuruluşunda kültürel ve dini argümanlardan öte ekonomik bir paydayı esas aldılar. Birlikte yaşanacaksa sanayinin esas almasını kendilerine öncelik olarak belirlediler. İkinci adımında kömür ve demir birliği ortak pazara dönüştü. Dünyanın en güçlü ülkeleri olarak ticaretlerini birleştirme kararı aldılar. Uzun yıllar bu birlikteliğin işleyiş metotlarını ve alt yapısını oluşturmak için çalıştılar. Nihayetinde üçüncü aşamada Avrupa Ekonomik Topluluğunu hayata geçirdiler. Gümrükler kalktı, sınırlar resmi olarak mevcudiyetini sürdürse de fiziki olarak yok oldu, vergi sisteminde bir standart oluşturuldu, kalite standartları aynı noktaya getirildi ve Avrupa devletleri birbirleriyle entegre olma yolunda çok daha büyük mesafeler kat etti. Dördüncü aşamada ise ekonomik olarak sağlanılan birliktelik diğer alanlara taşınmaya başladı ve siyasi adımlar atılmaya başladı. Bu neticede Avrupa Parlamentosunu kurdular. Ve bir hükümet kurma süreci başladı adına hükümet demeseler de amacı o yönde olan adına Avrupa Birliği Komisyonu dedikleri çalışmayı hayata geçirdiler. Erbakan hocamızın ilk olarak dillendirdiği bir güç ifadesi olan ortak para birimini hayata geçirdiler. Mali kontrol sağlandıktan sonra dış politikada bir birlik sağlama yönünde adımlar atılmaya başlandı. En sonunda da askeri bir birlik kurma yolunda çalışmalar başlattılar ve kurdular. Bu anlattığımız süreçlerin nihayetinde bugünkü Avrupa birliği doğdu. Temelinde ekonomi yatan bir birlik olduğunu böylelikle anlamış bulunuyoruz. Medeniyet yönüyle ele aldığımızda ise temeli judeo-christian dedikleri Yahudi Hristiyan medeniyetinden meydana gelmektedir. Fakat toplum dini değerlerinden uzaklaştığı için akılcı düşüncenin hakimiyeti gün geçtikçe artmakta ve Hristiyan itikadına ters olan hareketlerde ortaya çıkmaktadır. Her şeye rağmen değerler onların değerleridir. A.B. Amerika Birleşik Devletlerinden sonra kurulan birlikteliktir. Rusya'da komünist fikir yapısı ile daha önce işgal ettiği ülkeleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği adı altında birleştirmiştir. Fakat dini baskı altına almak suretiyle işi yürütmeye çalışmış netice itibari ile uzun süre götürememiş ve 1989 yılında S.S.C.B. dağıldı.

 

Dünyada tüm bu gelişmeler yaşanırken İslam dünyası bölünmüşlük ve parçalanmışlık içinde başında müstemleke zihniyetli yöneticiler ile idare edildi. Ne zaman bir direniş gösterilse hemen bir yöntemle bu hareketleri önlediler... Gelen valiler ile başlattıkları bu sömürü düzeni daha sonra diktatörler dönemi ile devam etti ve en sonunda da demokrasiye geçiş yapmalarını istediler amaç Müslüman toplumlardaki uyanışı ve direnişi ortadan kaldırmaktı. Ne yazık ki bu süreçlerden Türkiye'de nasibine düşen aldı. Son üç yüz yıla baktığımızda Osmanlı Devletinin çöküşünü incelediğimizde temel problemleri görmüş oluyoruz. Sömürünün temelinde sanayi atılımının gerçekleştirilememesi yatmaktadır. Birçok yaşanmış olayla bunu örneklemek mümkündür. 1930'ların başında başlatılan sanayi hamlesinin nasıl baltalandığını özel müteşebbislerin çeşitli hilelerle nasıl batırıldığını yaşayarak tecrübe ettik. Batı İslam dünyasını tahakküm altına almak için üç tane prensip belirlemiştir. Birincisi manevi değerlerden uzaklaştırmak, ikinci prensip ekonomik yönden kendilerine mahkûm etmek, üçüncü prensip ise bir araya gelmelerine mani olmak. Bizim yaşadığımız sıkıntı bu üç noktadan kaynaklanmaktadır. Sivil demokratik İslam çalışması ile İslami anlayışın içini boşalttılar. Bununla birlikte İslam toplumunun içinde ayrılıkları körüklediler. Böylelikle bir ve beraber olmamızı engellemeyi başardılar. Liberal ekonomi aldatmacası ile devletin ekonomi üzerindeki hakimiyetini yok ederek istedikleri gibi ülke ekonomisine yön vermeyi başardılar. Aslında bu anlayış dünyanın hiçbir yerinde tatbik edilmeyen bir ekonomi modelidir. Ülkemizde devlete ait ne kadar kuruluş varsa sattırdılar. Bundan daha kötüsü girişimcileri hayati sektörlerden farklı sektörlere kanalize ettiler. Oysa bir ülkenin ayakta kalabilmesi ve gücü sanayi imkanları ile eş değerdir. Türkiye'de de müstemleke zihniyetli bir ekonomik yapı inşa ettiler. Bir takım ekonomistleri toplum önünde bunun doğal bir netice, olması gereken yöntemmiş gibi konuşturarak algı yönetimi yaptılar.

Ekonomik bağımsızlık sağlanacaksa bu devlet ve özel sektörün koordineli bir şekilde uzun vadeli milli bir plan çerçevesinde hareket etmesi ile mümkündür. Güçlü, bağımsız ve lider bir ülke olmak istiyorsak bu felsefe doğrultusunda adımlarımızı atmak zorundayız.

 Türkiye’nin Dış Ticaret Açığı 100 Milyar $ ulaşmıştır

Türkiye Ekonomisine baktığımızda ise medyayla şişirilmiş bir balonun patlamak üzere olduğunu görebilmekteyiz.  Üretimi değil ithalatı teşvik eden ekonomik politikalar sebebiyle Türkiye’nin dış ticaret açığı 100 milyar $ ulaşmıştır. Türkiye artık kendi ekonomisine değil, batı ekonomilerine hizmet eder duruma getirilmiş, her yıl 100 milyar USD, ihraç ettiğinden daha fazla ithalat yapar konuma getirilmiştir. Ak Partinin iktidara geldiği 2002 yılında 15 milyar $ olan dış ticaret açığı, 2013 yılında 100 milyar $ yükselmiştir.

Türkiye Ekonomisinin efendileri Bankalar ve Faiz Baronlarıdır

 Devletin ekonomik verilerine baktığımızda 2003 - 2013 yılları arasında toplam 548,3 milyar TL faiz ödemesi yapmıştır. Türkiye, 2002-2013 döneminde yabancılara 107 milyar USD faiz ödemiştir. Şirketlerin, bankalara ödedikleri kredi faizleri, vatandaşın bireysel krediler için bankalara ödediği faizler, vatandaşın, kredi kartları için ödedikleri faizler, bankaların her işlem için aldıkları komisyon, vade farkı ve faiz rakamları o kadar yükselmiştir ki; bankacılık sektörü, hiçbir şey üretmeden, Türkiye’nin en güçlü sektörü durumuna gelmiştir. Vatandaşlardan topladıkları mevduatlar ile, hiçbir risk almadan en karlı ve risksiz sektör olmuşlardır. Çünkü Türkiye’nin tüm zenginlikleri bir şekilde bankalara aktarılmış, her ekonomik işlemin içerisine nüfuz etmişler ve her işlemden bir komisyon veya faiz geliri adı altında haraç elde eder duruma gelmişlerdir. Türkiye ithal etsin veya etmesin, büyüsün veya büyümesin, her zaman kazanan bankalar olmuşlardır.

Bir ülkede, en fazla gelire ve hacme sahip sektör, o ülkenin ekonomisinin karakterini şekillendirir.

Almanya nasıl bir sanayi ekonomisiyse, Japonya nasıl bir elektronik ekonomisiyse, Arabistan nasıl bir petrol ekonomisiyse, Yunanistan nasıl bir turizm ekonomisiyse, Türkiye’de bir faiz ekonomisidir. Çünkü Türkiye’nin en güçlü sektörü bankacılıktır. En fazla gelire ve kar rakamlarına onlar sahiptir. Devletin, üreticilerin ve vatandaşların kanlarını emerler. Nitekim eldeki verilerde gösteriyor ki ekonominin efendisi bankalar ve yabancılardır. Bankacılık sektörünün yarısı yabancıdır, yarısı da kamuya yada yerli büyük sermaye gruplarına aittir. Ak Parti döneminde; Türkiye yurtdışındaki bankalara 107 milyar $  faiz ödemiştir. Devletin yurtiçi ve yurtdışındaki banka ve kurumlara ödediği faiz tutarı ise 548,3 milyar TL’dir.

Türkiye’de bankaların yüzde 44’ü, Borsa’nın yüzde 70’i, Sigorta şirketlerinin yüzde 80’i yabancılarındır.  Bütün stratejik kuruluşlarımız yabancıların kontrolüne girmiştir. Dış Borçlanma ve İthalata dayanan ekonomi politikaları sebebiyle, yerli imalat şirketleri giderek güç kaybetmekte ve artan şekilde yabancılara satılmaktadır.

ErnstYoung danışmanlık grubunun “2013 Yılı Birleşmeler ve Satın Almalar” raporuna göre, yabancıların yıl içindeki satın alma ve birleşmeleri; 2005 yılında 60 iken, 2008 yılında 101, 2012 yılında 119, 2012 yılında 131, 2013 yılında 114 olarak gerçekleşmiştir. İthalatın artması yetmiyormuş gibi, giderek daha fazla sayıda yerli firmamız yabancılara satılarak, yabancılaşmaktadır. Yerli sanayi şirketlerinin sayısı giderek azalmaktadır. 

Bankacılık sektörünün gücüyle övünenler, faiz sisteminin ülke ekonomisi üzerindeki kurduğu hegemonyasını da onaylamaktadırlar.  Bu gücün; devletin, yerli üreticilerin ve vatandaşların sırtından sağlanmasını da meşru görürler. Türkiye bir faiz ve bankacılık ekonomisi olmaya devam ettiği sürece de, bu ülke de ne sanayi gelişebilir ne üretim.

 

Büyüme balonu patlamıştır

2003-2008 arasındaki ilk 6 yıllık dönemde, GSYH’daki toplam büyüme oranı, %214 olarak gerçekleşmiş.  İkinci altı yıllık dönemde ise (2009-2014 yılları arasında)  toplam büyüme oranı ise sadece %16 olarak gerçekleşmiştir. 2003, 2004, 2005, 2007 yıllarında; sadece bir yılda gerçekleşebilen büyüme oranı, son 6 yıllık döneminin toplamında bile gerçekleştirilememiştir. İlk ve ikinci 6 yıllık dönemler arasında ne oldu da, ekonomideki seyir böylesine radikal bir şekilde değişmiştir. Dış borçlanma ve ithalat ile hızlı ve yüksek bir büyüme sağlanabilirsiniz.

Herkes bir süreliğine mutlu olur.  Yüzler güler, oy oranları artar. Rant ve vurgun ekonomisi, bir yerden sonra artık sürdürülemez olur.  Ekonomi rakamları kötüleşmeye başlar. Hatta Başbakan ve Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı artık imalat sektörüne önem verilmesi gerektiğini söylemeye başladılar. “Günaydın. Üsküdar’da sabah oldu”

 

Son 11 yılda yapılan faiz ödemeleriyle tam 97 ADET MARMARAY YAPILIRDI

 

Türkiye 2003-2013 yılları arasında toplam 548,3 milyar TL faiz ödemesi yapmıştır.

11 yılda yapılan bu faiz ödemeleri ile;

Maliyeti 3,75 milyar USD olan Marmaray’dan,                   97 adet

Maliyeti 6 milyar USD olan 3. boğaz köprüsünden,          61 adet

Maliyeti 7 milyar USD olan 3. havaalanından,                     52 adet

Maliyeti 100 milyon USD olan tam teşekküllü hastaneden 3.650 adet yapılabilirdi.

Devlet, her yıl 50 milyar TL faiz ödemesi yapmaktadır. Böylelikle Türkiye’nin zenginliği, enerjisi, birikimi faiz lobisine aktarılmaktadır.

12 yıldır milletin ürettiği değerleri satarak 51 milyar $’lık özelleştirme geliri elde eden Ak Parti, devletin borçlanma ve faiz yükünü azaltmak yerine özelleştirme gelirini har vurup harman savurmuştur. Ak Parti adeta  Faiz lobisiyle bir tiyatro oynamakta, perde arkasında ise sistem aynen devam etmektedir. Böyle giderse yakında ülke ekonomisinde yerli kalan tek şey: İşçiler olacaktır.

 

Çözüm Sürecinin Mahiyetini Bilen Var Mı?

 

Nedir barış süreci mahiyetini bilen var mı? Açılım politikası ilan edildiği günden itibaren biz Saadet Partisi olarak ne diyorduk ‘endişe ederiz ki bu politikanın sonu bölünmeye yol açacaktır’ demiştik. Çarşıya pazara sivil kıyafetle de olsa çıkan memurlarımız hemen şehit edilebiliyor. Ne yazık ki zaman yine Milli Görüşü doğruluyor. Keşke biz yanılmış olsaydık. Acaba hükümetin amacı Güneydoğuda özerk bir bölge kurmak mı? Bağımsız bir devlet inşa etmek mi? Bütün bunların bir sonucu olarak Öcalan’ı serbest bırakıp meclise taşımak mı? İnsan gideceği yolu bilmezse sağlam adımlarla gidemez. Ne yapılmak isteniyor, bunu millet bilmiyor.

 Elbette bu ülkede kan aksın istemeyiz ama bu ülkenin bölünmesini de istemeyiz katiyen. Efendim şu söyleniyor, 'şu zamandan beri şehit gelmiyor’  bugün Yemen’den de şehit gelmiyor Türkiye bakımından, Libya’dan da şehit gelmiyor. Dün bizim olan birçok yerden şehit gelmiyor ama oralar da bizden ayrılmıştır, kan gölü halinde oralar da. Dün beraberdik, bugün de kardeşler topluluğunun yaşadığı yer orası. Peki ne durumdalar. İsteriz ki yarın da Türkiye böyle olmasın.

Her Gelişme İsrail’in İşine Yarıyor

Allah aşkına bu iktidarın 12 yıllık süre içerinde şu dış politikası doğrudur diyen bir insaf sahibi var mı? İktidar sahiplerine soruyorum? Irak’ta sizin vasıtanız ile bir buçuk, iki milyon Müslüman katledildi. Yüz binlerce tertemiz Müslüman kızın iffeti kirletildi. Onaylıyor musunuz bugün. Libya’daki insanlar öldürülsün diye 6 havaalanımız ile 7 deniz limanımız küresel emperyalizmin emrine amade kılındı. Bunu onaylayan bir tek vicdan sahibiniz var mı? Libya politikası; helal olsun doğru diyen bir vicdan sahibi var mı? Bugün Libya kırka bölünmüş durumda. Öbür taraftan Mısır politikası. Normalde iktidar sahiplerinin arabulucu olması lazımdı. Direnin denildi. Eli silahlı orduya karşı, arkasında ABD’nin bulunduğu vurucu güce karşı. Ne oldu sonra 90 yıllık İhvan, terörist ilan edildi ve binlerce masum Müslüman hayatını kaybetti. İsrail’in projesi hiç aksamadan tıkır tıkır işlemektedir. Irak’ın parçalanması, Libya’nın  bölünmesi, Suriye’nin canı derdine düşürülmesi bunlar kimi işine yarıyor. İsrail’in işine yarıyor. Bakın İsrail hiç ortada yok. Bütün bu gelişmeler olurken İsrail elini maşaya bile uzatmıyor. Çünkü kendisi adına farkından olmadan bir takım gafiller bu işi yürütüyor.

 Kurtuluş İslam Birliğindedir

Biz 15 Haziran 1997'de D8'leri kurmuştuk. Birtakım gafiller, iktidar sevdalıları, küresel emperyalizme işbirliği yapanlar Milli Görüşü böldüler. Yolumuzu kestiler. Eğer yolumuz kesilmeseydi emin olun şu an Türkiye'mizin ve İslam aleminin durumu çok farklı olurdu. Ne olur aklımızı başımıza alalım. Kendimize gelelim. Eğer kendimize acımıyorsak, evlatlarımıza, çocuklarımıza acıyalım. Onların insanca yaşaması için adil bir sistem içerisinde hayatlarını sürdürmeleri için onlara acıyalım."

 

 Milli görüş iktidara gelecek

 

Birliğimizi bozmak için milli görüşün iktidarını engellemek için tüm güçleriyle çalışıyorlar ama ne yaparlarsa yapsınlar, Allah'ın inayetiyle bu yürüyüşü katiyen durduramayacaklardır. Milli görüş iktidara gelecek ve Allah'ın inayetiyle de İslam birliğini kuracaktır, bu böyle biline. Yürüyüşümüz insanlık için, hareketimiz hak nizamı, adil bir sistemi kurmak içindir. Milli görüş, zalimlere karşı keskin bir kılıç, mazlumların yanında bir zırh, kalkan, ümitsizler içinse bir ümit, ışık, bir çaredir.” dedi

 

Temel Karamollaoğlu konuşmasını uzun bir süre kendisini sabırla dinleyen Pendiklilere teşekkür ederek tamamladı.

 







Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.