12 Eylül 2025
  • İstanbul21°C
  • Ankara24°C

ESER TAHLİLLERİ GAYRİ MİLLÎ UNSURLAR BAKIMINDAN VEBA GECELERİ-1

Coşkun Otluoğlu

12 Eylül 2025 Cuma 17:49

 

 

            Giriş

            Sözümüzü en başta söyleyelim: Bu eser veba salgının perdelemesi altında -taraflı- bir Sultan Abdülhamit Han ve doğu-batı çatışması bağlamında batı tarafında durularak millî olanın eleştirisidir.

            Veba Geceleri’nin[1] özeti şudur: “Eserin anlatıcısı Mina Minger’in kaleme aldığı kurgulanan eserde, Sultan Abdülhamit Han tarafından 1901 yılında deniz yoluyla bir heyet Çin’deki veba salgınında Müslümanlarla görüşmek ve onları karantinaya ikna etmek üzere Çin'e gönderilmiştir. Bu heyetin içinde Padişah’ın yeğeni -V.Murat’ın kızı- Pakize Sultan ve Pakize Sultan’ın kocası Damat Doktor Nuri, Osmanlı İmparatorluğunun sağlık başmüfettişi kimyager ve eczacı karantina hekimi Bonkowski Paşa ile onun yardımcısı Doktor İlias da vardır. Bonkowski Paşa Minger Adası'ndaki veba salgınıyla mücadele için yardımcısı Doktor İlias ile birlikte Minger Adası'na bırakılır. Bir süre sonra geminin durduğu ilk limanda Minger’de karantina sürecini yöneten Bonkowski Paşa'nın öldürüldüğü ve vebanın salgına dönüştüğüne dair Sultan Abdülhamit Han’dan bir telgraf alan Dr. Nuri ve Pakize Sultan karantinayı yönetmek üzere Minger’e geri döner. Diğer yandan Çin heyeti yoluna devam eder. Minger Valisi Sami Paşa, Bonkowski Paşa'nın katili olarak bir tekkenin şeyhi Şeyh Hamdullah'ın üvey kardeşi Ramiz'i tutuklattırmıştır fakat İstanbul'dan gelen bir telgraf ile Ramiz'in idam kararı ertelenmiştir. Veba giderek daha da yayılmaktadır, Mingerlilerin çoğu ada dışına kaçmaktadır. İstanbul'dan gelen telgraflardan karantinayı yönetemediğini düşünen Vali Sami Paşa'ya yardımcı olmak için Kolağası Kâmil, telgrafhaneyi basar. Böylece İstanbul ile iletişim kesilmiş olur. Kolağası Kamil, karantina neferlerinin başına getirilir, Ramiz'in eski sevgilisi olan Zeynep'le evlenir. Salgın yayılır. Devlet, Vali Sami Paşa'yı başka bir vilayete vali olarak görevlendirir, yerine vali atar. Eski Vali Sami Paşa yeni görev yerine gitmez, yeni valiye görevini devretmez ve yeni valiyi karantinaya alır. Ramiz, yeni valiyi kaçırır, çatışmada yeni vali öldürülür ve sonrasında Ramiz yakalanır ve idam edilir.

Bu kaosta Kolağası Komutan Kâmil Vali, Sami Paşa ile iş birliği yapar ve yeni bir bayrakla Minger'in bağımsızlığını ilan eder, kendisi Cumhurbaşkanı ilan edilir. İki aylık bir süreçte önce karısı Zeynep vebaya yakalanır ölür, sonrasında da Komutan ölür. Onların ölmesinin ardından hapishanede isyan çıkar ve Şeyh Hamdullah ile adamları idareyi ele alır ve karantinayı kaldırılır. İki ay sonra Hamdullah ölür, yerine Dr. Nuri ile Pakize Sultan başa geçer ve Pakize Sultan Kraliçe ilan edilir. Sokağa çıkma yasağı uygulanır, veba sona erer. Daha sonra yönetimi ele geçiren Mazhar Efendi tarafından Kraliçe Pakize ile eşi Dr. Nuri Çin'e yollanır.

Eserin anlatıcısı Mina Minger’in 19. Yüzyılın ikinci yarısındaki Girit ve Minger üzerine yaptığı doktora çalışması (s.499) temelinde “Giriş” ve 79 bölümün yanı sıra “Yıllar Sonra”dan adıyla bir ek ve 537 sayfadan oluşan eser, içinde birçok siyasî konunun ele alındığı günümüz Türkiye’sine kadar uzanan yorum ile eser son bulmaktadır.”

            Yukarıda özette de görüleceği üzere 1901 yılındaki veba salgınından yola çıkılarak tarihi kişi ve olayların da ele alındığı siyasî tartışmaların gölgesinde kurgusal bir eser ortaya çıkarılmıştır.

            “Bu hem bir tarihi roman hem de roman biçiminde yazılmış bir tarihtir.” cümlesi Orhan Pamuk’un “Veba Geceleri”nin ilk cümlesidir. Ne var ki iddialı bir cümle ile giriş yapılan romanda tarihi hakikatlere uyulmamıştır. Bu tür romanlara eleştiri getirildiğinde,  “Bu bir romandır, neticede kurgudur.” denilerek kendiliğinden bir savunma mekanizmasının oluşturulduğu bir gerçektir. Ancak, bir eserin kurgu olması onun tarihi gerçekleri çarpıtabilir, yanlış bilgi verebilir anlayışına sürükleyemez. Tarihi kişi ve olayların kullanıldığı eserlerin savunmasında “kurgu” tek başına bir savunma biçimi de değildir. Çünkü konu tarih olduğunda milleti ilgilendiren bir durum ortaya çıktığından eserlerin tarihi gerçeklere uygun yazılma zorunluluğu vardır. Bir roman da olsa eserde bilerek yanlış bilgi verilemez. Mesela Allah’ın isimlerinden ve sıfatlarından birinin “Recep” veya “Muktedik” olduğu eserde yazılamaz. Orhan Pamuk bakın Allah’ın isimleriyle nasıl dalga geçiyor:

            “Gece, karanlıkta veba cini belirdiğinde Allah’ın adlarından olan “Recep”, “Muktedik” ve “Baki” otuz üçer kere tekrarlanacaktı.” (s.27)

            Hakikatte ecnebilerin -bunlar topyekûn millî olana düşmanca tavır sergileyen bütün olgu, zihniyet, devlet, hükümet ve her ne anlaşılırsa sözüm ona, siyaset, kişi ve imza sahipleri, eski yeni, tamamı- millî olan her şeyi yok etmek üzere kurulmuş bir düzenin parçalarını oluşturan araçlarını her daim kullandıkları bir gerçektir.

            Ayrıca bu zihniyet sahiplerinin, bizim tarihimizi, kültürel eserlerimizi, dinimizi, millî kahramanlarımızı, muarızlarımız karşısında -çoğunlukla aşağılık kompleksi nedeniyle özellikle Avrupa- bazen onlara yaranmak için, bazen bu konuda getirisi bulunan rant için, bazen de samimi olarak onlara hizmet için olur olmadık zaaflar gösterdiklerine şahidiz.

            Tarih okumaları, ancak millî bir bakış açısıyla yapılınca doğru amaca hizmet eder. Ezber, klişe sözler ile gerçekleri maniple etmek, ait olunan millete ihanet etmekle aynıdır. Üstelik bu ezber ve klişe sözler milletin düşmanları tarafından uydurulmuş, yaftalınmış ve iftira edilmişse ki bu daha büyük bir felakettir.

            “Veba Geceleri”nde bu felaketi görmek mümkündür. “Hem tarihi roman, hem bir tarih” denilerek okuyucunun ilgisini çekmeye çalışan yazar, ne yazık ki tarihi gerçeklere gerektiği gibi dikkat etmediği gibi kalemini oynatırken sınırını aşmıştır. Orhan Pamuk’tan millî bir duruş beklemiyoruz ancak yine de okuyucusuna saygısı olmalı –okuyucusuna saygısı yoksa en azından kendi eserine saygısı olmalı- eserinde (uydurduğu hayallerine tarihsel olgu ve kişilikleri kullanarak) yanlış bilgi vermekten kaçınmalıdır.

            Edebî Eser ile Tarih Eserlerinin Okuyucularının Beklentileri Farklıdır

            Hayalî bir ada ülkesinde -ki yazar buna Minger adını vermiştir- hayalî bir anlatıcının -Mina Mingerli-  bakış açısıyla yazılan eserde tarihi olay ve kişiler eserin içine -tabirimiz hoş görülsün- boca edilerek siyasî bir roman yazılmaya çalışılmıştır. Eserin okunması esnasında neyin gerçek, neyin hayal ve neyin yalan olduğu anlatıcı tarafından izah edilmediğinden birçok yalan ve yanlış bilginin okuyucuya aktarıldığı görülmektedir.

            Kurgusal bir eser yani burada “Veba Geceleri” hangi amaca hizmet için yazılmışsa yazılsın tarihi olay ve kişileri ele alıyorsa tarihi gerçeklere uyma zorunluluğu vardır. Roman okuyucusu ile tarih okuyucusu arasında “okuma amacı” bakımından farklı beklentilerin olduğu muhakkaktır. Edebî eser yani roman okuyucusu edebî zevk için okuma gerçekleştirirken, tarih okuyucusu daha çok didaktik -öğretici, öğrenme- bir amaç için tarih okumaları yapar. Eğer edebî eserde tarihi gerçekler çarpıtılarak verilirse “edebî eser” okuyucusu eserde dile getirilen bilgiyi “o an” için yazarın ifade ettiği gibi kabul edip geçmek durumundadır. Yani roman okuyucusu tarihi bir olguyu “o an” için araştırma ve gerçeğinin ne olduğunun peşine düşemez. Çünkü roman okuyucusu bir filmi seyreder gibi eserin içinde kendini anlatıcının anlatımına teslim eder ve eserin -varsa- büyüsüne kapılır, edebî zevkin içinde eseri yeniden var eder. Tarihi okumalarında ise edebî zevkin değil “gerçeğin” izi sürülür. Roman okuyucusu romandaki gerçeği anlatıcının anlattığı kadarıyla kabul eder. Dolayısıyla “Veba Geceleri”nde yazar 116 yıl önceki tarihi olayların birçoğunu kendi bakış açısıyla tarihi gerçeklerden uzak ve birçok bilgi yanlışına da düşerek özensiz bir eser ortaya çıkarmıştır.

            Edebî Eserler Tarihi Olay ve Kişilere Özenle Yaklaşmalıdır

            Veba Geceleri, kurgu ile tarihteki gerçek kişi ve olayları birbiriyle bütünleştirerek yazılanların gerçek mi yoksa kurgu mu, yazılanlar yalan mı yoksa doğru mu şüphesiyle okuyucuyu baş başa bırakmaktadır.  Eserde Osmanlı Padişahı V.Murat’ın üçüncü kızı Pakize Sultan’ın 1901 ile 1913 yılları arasında ablası Hatice Sultan’a yazdığı 113 mektuptan yola çıkılarak eserin oluşturulduğu ifade edilmiştir (s.11). Ne var ki Pakize Sultan’ın gerçekten böyle bir mektup silsilesi var mıdır, yok mudur bilinmemektedir. Dolayısıyla Pakize Sultan V.Murat’ın kızının tarihteki varlığı muhakkak ancak böyle bir mektup silsilesinin olup olmadığı ise muğlaktır. Yani yazar eserine konu ettiği olayları var olduğu kabul edilen mektuplar silsilesini kendisine dayanak kabul ederek okuyucuyu maniple etmektedir.

            Siyasî Bir Roman

            Eserde, Doğu Akdeniz’deki Minger Adası’nda (gerçekte olmayan, hayalî bir ada veya var olan bir adanın gerçek adını kullanmayarak onun yerine Minger olarak göstererek) 1901 yılındaki veba salgını sırasında olup bitenler konu edinmiştir (s. 11). Ancak eserde veba salgını sırasında olup bitenler dile getirilirken yazar gerçekte bir ecnebi gibi -Osmanlı ve Sultan Abdülhamit Han’ın düşmanlarının ağzından konuşur gibi- olaylara yaklaşmış, dönemin İngiliz ve Fransız siyaset ve gazetecileri gibi 116 yıl sonra aynı üslubu sürdürmüştür.

Eser, gerçekte Minger Adası’nda geçen vebanın perdelemesi altında, Sultan Abdülhamit Han’ın şahsı ile siyasetini ve Müslümanları eleştiren bir eser durumundadır. Üzerinde hassasiyetle durulması gereken tarihi konular; klişe sözler, beylik laflar, yaftalamalar ile yüzeysel geçiştirilerek eserin ciddiyetten uzak yazıldığını göstermektedir.

Yazar, “Bu hem bir tarihi roman hem de roman biçiminde yazılmış bir tarihtir.” sözüne sadık kalmadığını bunun yanında yazarın tarihi kişi ve olayları maniple ettiği gerçeği ile yüzleşmesi gerektiğini söylemeliyiz. Çünkü yazar Orhan Pamuk, Mina Mingerli diye uydurduğu yazarın ağzından tarihi gerçekleri olduğu gibi değil çarpıtarak kullanmıştır.

Bu yazı dizimizde yukarıda dile getirilen hususlar irdelenecektir.

(Makalemizin devamı sonraki yazımızdadır.)

 

 

[1] Veba Geceleri, Orhan Pamuk, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul Mart 2021.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.