22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Ankara13°C

EĞİTİMDE İNSAN KAYNAĞI NASIL YÖNETİLMELİ?

Talat Yavuz

24 Haziran 2020 Çarşamba 15:27

Son yıllarda insanların yerini robotların, yüz yüze eğitimin yerini uzaktan eğitimin, okulun yerini sanal ortamın alacağı konuşuluyor. Her alanda hızlı değişim yaşanıyor ve daha büyük değişimin ayak sesleri geliyor.

Sıkıntılarla geçen bir yılı geride bıraktık. Eğitimde insan kaynağı yönetiminde yeni bir dönem başlıyor. Sendikal mücadele en çok bu alanda çatışma yaşıyor. Özellikle eğitim yönetimindeki tartışmalar bitmek tükenmek bilmiyor.

Şöyle geriye dönüp baktığımızda ülkemizde, insan kaynağı yönetiminde istikrar problemi yaşanıyor. İddialı söylemlerle hayata geçirilen sistemler, ilk arızasında terk ediliyor. Sistemi devre dışı bırakacak, keyfi uygulamalara kapı aralayacak çeşitli istisnalar oluşturuluyor.

Mevcut uygulamaları takvim, tutarlılık ve istikrar başlıklarında irdeleyelim. Eğitimin önceliklerine göre sabitlenmiş, herkes tarafından bilinen, yıllar içinde genel kabul görmüş hizmetli, memur, şef, şube müdürü, öğretmen ve idareci atama, yer değiştirme, yükselme, ödüllendirme takvimimiz var mı? Neredeyse tamamı kamuoyu baskısı ve kampanyalarla şekilleniyor.

Yönetici atamada sadece sınav puanı ile atama yapılsın diyenlerin, proje okullar, eş, dost, akraba, arkadaş, hemşeri atamalarında içine gömüldükleri sessizlik, tutarlılık diye bir dertlerinin olmadığının açık göstergesi değil mi?

Geçmişte yapılan kıyımların ortağı olup da bugün adalet timsali kesilenlerin, ahlak ve tutarlılık diye bir dertleri var mı? İktidarın değiştiği gece, emrindeki hizmetliler tarafından koltuğundan kaldırılan müdürlerle yüzleşmeye var mısınız? Bir gece faks emri ile görevden alınıp İstanbul’dan Kars’a sürülen İl Kültür Müdürü ile sohbet etmeye yüzünüz tutar mı?

Sistemde istikrarı yakalamak için yıllar içinde yaşanan kısır döngüyü irdelemekte fayda var. Yıllar bize yönetici atamada tek başına hiçbir ölçütün doğru sonuç vermediğini göstermiş olmalı. Sadece sınav, sadece ek1 veya sadece mülakat yerine, üçünün belli oranda etki ettiği bir değerlendirme daha isabetli seçim yöntemidir.

2002 öncesi komisyon marifetiyle idarenin kullandığı on puanlık tasarrufu hatırlatmamızdan rahatsız olanlar, bir yandan içine düştükleri çelişkiyi, çıkardıkları gürültüyle örtmeye çalışırken diğer yandan bugünkü idarenin küçük bir inisiyatif kullanmasını çok görüyorlar. Hal böyle olunca idare, inisiyatif kullanma yöntemi olarak proje ve protokol okul sayılarını artırarak tamamen keyfi uygulama yolunu tercih ediyor.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım sistemsizlik, istikrarsızlık, ilkesizlik ve tutarsızlığın yanında bu günlerde daha büyük bir kargaşa yaşanıyor. Eğitimin vesayetten kurtarılması, gezi olayları ile karıştırılan okullarımıza hakim olunması, 15 Temmuz kalkışması ve devamında FETÖ’nün tasfiyesi gibi olağanüstü dönemlerin; o günlerde ortalarda olmayanlar, hatta verilen mücadelenin karşısında olanlar tarafından, sözde ehliyet liyakat tartışmalarıyla masaya yatırılması kasıtlı bir çabanın ürünüdür.

Sorumlu ve tutarlı davranmak o gün verilen mücadeleye ve o mücadeleyi verenlere saygı duymayı gerektirir.

Özetle, eğitimde insan kaynağımızı yönetecek bir sistemimiz yoktur, kurulamamıştır, kurulmamıştır. Ülkemizin zor günlerinde inisiyatif alan, elini taşın altına koyan kadrolar; kendilerine emanet edilen bazı makamlardan güç alan, bürokrasi ve demokrasi sicili bozuk olanlar tarafından taciz edilmektedir.

Bize düşen görev, verdiğimiz mücadeleye sahip çıkarak, akıllarınca bizi ehliyet ve liyakat sınavına tabi tutmaya kalkışanları, geçmişleriyle yüzleştirerek; milletten yetki alanların sınırlı, kurallı, tanımlanmış inisiyatif kullanacağı, ehliyet ve liyakat kurallarına uygun bir sistem kurmak ve bu sisteme istikrar kazandırmaktır.

Yoksa kişisel performanslar, sahne sanatları ve NLP yöntemleri ile kaybettiğimiz yıllarımıza yazık olacak. Çare sistem, istikrar, tutarlılık, çalışkanlık ve adanmışlıkta…