DOÇ. ŞENTOP?LA ?REFERANDUM? SÖYLEŞİSİ
Eğitim-Bir-Sen İstanbul 4 No.lu Şube Anayasa Referandumu öncesi, Şube Yönetim Kurulu üyelerini bilgilendirmek amacıyla ‘’Yargı ve Referandum’’ konulu bir söyleşi düzenledi. Kartaldaki şube binasının ‘’M. Akif İnan Salonunda’’ Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Şentop; Sendika Yönetim Kurulu Üyeleri, ilçe temsilcileri ve sendika üyesi öğretmenlere hitap etti. Önemli gördüğüm konuşmayı (aldığım notları) okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Şube başkanı Ali YALÇIN kısa bir selamlama ve açılış konuşması yaptı. Yalçın, katılımcılara ‘’hoş geldiniz’’ dedikten sonra konuşmasını şöyle devam ettirdi; -‘’Kimin neye evet, kimin neye hayır dediğini bilmediği (karmaşa) bir dönemi yaşıyoruz. Diğer taraftan bilincimizde yerleşmiş olan, Hukuk denilince yanlış yapmayan, tok sesli, güven veren bir müessese olarak bilirdik. Son senelerde nasıl oldu da hukuk bu noktaya geldi? Türkiye’de hukuki yapı ve referandumla ilgili süreci bize değerlendirmek üzere sayın hocam Doç. Dr. Mustafa Şentop bey’i kürsüye davet ediyorum.
Doç. Dr. Mustafa Şentop sözlerine bazı başlıkları tırnak içinde vererek başladı. ‘’Hukukun önemi’’, ‘’Türkiye’deki krizin kökeni ve sebebi’’, ‘’Türkiye’de hukuk kültürü’’. Hukuk, sosyal hayat içindeki diğer meslekler gibi değil. Bir elektrikçiye, bir mühendise, bir mimara benzemez. Hukuk hayatın yaşadığı, hayatın arka yüzüdür. Dedikten sonra çeşitli örnekler sıraladı. Arkadaş araba kullanıyor ama, kara yolları kanununa göre kurallara uyuyor. Tren, otobüs gibi vasıtalara biletsiz binersen, muhtemel bir kaza durumunda hak talep edemezsiniz. Biletiniz varsa hak talebiniz için bilet bir belgedir. Ev kiracısı veya ev sahibi için maliklik, kiracılık hukukla düzenlenir. Evlilik hukukla düzenlenir. Hayatımızın her alanında hukuk vardır. Ama biz olumsuz durumlarda ihtiyaç duyuyoruz. Ebu Hanife hukuku; ‘’ Kişinin lehine ve aleyhine olan her şey’’ diye tanımlamıştır.
Hukuk, siyasetin zeminidir. Hukuk ne kadar sağlam olursa siyasette o nispette sağlam zemin üzerine oturur. Hukukun önemi ile ilgili anayasalar bütün toplumlarda aynı değildir. Bir toplumda aynı gelenekler yerleşmişse, sorun yok. Fakat herkeste aynı gelenek yerleşmemişse sorun var. Örneğin; İngiltere’de Kraliçe parlamentoyu feshetse, seçime gitmese ne olur? İngiltere de böyle bir şey düşünülmez bile. Yazılı böyle bir kural yok ama siyasi gelenek var. Kurumlar saygı gösteriyor.
Bazı ülkelerde (Türkiye, Fransa gibi) siyasi gelenekler yıkıla, yıkıla demokrasi yerleşmiş. 2007 de TBMM Cumhurbaşkanını seçemiyor. Türkiye de hukuk, her şey demek. Siyasi gelenek yok. Silahlı Kuvvetlerin sistem içindeki yeri mevzuata dayanır. Herkes meşruiyetini anayasadan aldığını, meşruiyetini anayasaya dayandırır. Peki, Anayasa ile ilgili problem ne?
Mevzuatla ilgili problemler. Türkiye’de mevzuatla ilgili pek çok kanun var. Ayakkabı Bağcığıyla ilgili yönetmelik. Bazı kanunlarda uygulanmıyor. Şapka kanunu gibi… Siyasi Partiler Kanunu 1995 ten beri değiştirilmesi gereken kanundur. Anayasa’da ilgili maddeler değiştirildi, bununla ilgili uyumlu kanunlar çıkarılmadı. Diyanetle ilgili (Diyanet özerk olsun) derseniz, parti kapatma sebebi olur. Mevzuat, mahkemelerin her türlü yorumuna müsait. Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili ve başörtüsüyle ilgili mevzuatta olduğu gibi. Hukuk’un malzemesi bozuk. Malzeme kötü, uygulama iyi olursa; iyi sonuçlar alınır. Bir aşçı gibi… Kötü malzeme ile iyi bir aşçı iyi yemek çıkarabilir. İyi malzeme ile kötü bir aşçı iyi yemek çıkaramayabilir. Türkiye’de hukukun malzemesi bozuk, bundan şüphe yok. Fakat hukuk adamlarının ne kadar hukukçu oldukları da ortadadır. 367 gibi kararları gördük. HSYK’nın aldığı tartışmalı kararları ve Ergenekon Davası ile ilgili tasarruflarını bütün toplum izliyor. Fazla söze gerek yok. Mevcut sistemden yerel yargıçlar rahatsız. HSYK’nın geniş yetkisi var. Referandum bu çarpıklığı düzeltiyor.
Bugünkü yaşananların temelinde 27 Mayıs 1960 darbesi gelir. Bu döneme 2. Cumhuriyet adını vermek istiyorlar. 1961 Anayasasına yazmak istiyorlar, sonra yazmaktan vazgeçiyorlar. Devletin temel kuruluşları da 27 Mayısla yeniden şekillenmiştir.
1924 Yılında ilk anayasa 2. Madde ‘’Devlet’in dini İslâm’dır’’ der. Meclisin birinci vazifesi ’’Ahkâm-ı Şeriyye’nin tenfizi’’ şeklinde ifade eder.
1937 Şubat ayında Cumhurbaşkanı (İnönü ve 150 arkadaşı) istemiyle 6 ilke Anayasaya giriyor. Laik cumhuriyetin ideolojisi olarak 1937 de anayasaya giriyor.
1950 öncesi İnönü’nün seçim beyannamesinde ‘’ iktidara gelirsek, anayasadan 6 ilkeyi çıkaracağız.’’ vaadi yer alıyor.
1961 den sonra ihtilâlcılar 6 ilkenin 5 ini çıkarıp, lâiklik ilkesini koyup adını (Atatürkçülük) koymuşlardır. Sol Kemalizm. Darbeyi yapan çete böyle bir ideolojiyi benimsiyor. Kurumlar veya Silahlı Kuvvetler değil, Silahlı Kuvvetler içinde bir çete bunları yapanlar. O zaman ihtilalın başına bir general bulamıyorlar. İzmir’den Cemal Gürsel’i getirip ihtilalın başına sonradan oturtuyorlar. Ağustos başında 235 generali re’sen emekli ediyorlar. İki bin küsur subayı, Yargıtay’dan 70 tane, Danıştay’dan 28 tane, diğer hakim ve savcılardan 600 tanesini re’sen emekli ediyorlar. Ekim ayına kadar da (görev yapamayacağını anlayıp) kendi isteğiyle emekliye ayrılanlar var. Yüksek yargı ve Askeriyede tayin ve terfileri otomatiğe bağlıyorlar. Siyasi müdahale olmasın diye. 1960 tan sonra atama ve terfileri Yüksek askeri şura, hakim ve savcıları da Y.Hakimler şurası yapıyor. 1970’te bu sistem, Y. Hakimleri, Yargıtay atıyor. Anayasa Mahkemeleri bütün dünyada ‘’temel hak ve özgürlükleri korumak, bu görevi yerine getirmek için’’ kurulmuştur. Avusturya’da özeldir. Avusturya şartlarında. 1949da İtalya’da, 2. Dünya savaşından sonra Almanya’da kurulmuştur. Türkiye’de ise dünyada 4. olarak kurulan Anayasa mahkemesi hükümetlerden, meclisten yukarıda vesayet rejimidir.
Yapısal problem; mevzuat açısından iyi olması lâzım. Cumhurbaşkanı seçiminde yaşanan 2007 de bir paket ortaya çıktı. Türkiye’de kültür oluşmadığı için başarı sağlanamadı. Anayasanın ‘’bir ideoloji olmaktan’’ çıkarılması lazım.
Yüksek Yargı mensuplarında ‘’Anayasanın başlangıcında bir sözü bir de ruhu var’’ anlayışı. Türkiye de Anayasa yapmanın önündeki engel, Anayasa Mahkemesi, yüksek yargı.
Anayasa Paketi ne getiriyor? Anayasa mahkemesi üye sayısını (mevcut 11+4 den) 17 ye çıkarıyor. Burada görülen 2 boşluk için Sayıştay’dan (belirlenen 3 aday arasından) 1 tanesini meclis seçecek, Barolar tarafından (seçilen 3 adaydan) 1tanesini meclis seçecek. Yeni atanacaklarda 12 yıldan fazla görev yapamayacak (65 yaş sınırı yok)
HSYK 15 Üyesini Yargıtay ve Danıştay seçiyor. Yeni durum, 22 kişi. İkisi, Bakan ve müsteşar, 4’ünü Cumhurbaşkanı, 1ini Adalet Bakanı seçecek.
1993 ten beri Seyfi Oktay (bu güne kadar) etkili oldu. Mehmet Moğultay zamanında Adliyeye 200 kişi için sınav açılıyor. 5000 kişi kazandırılıyor. 2004 yılına kadar adliyeye bu kişilerden alınıyor. ÖSYM’nin alt yapısı o dönemlerde oluşturulmuştur.
Yargının Yüksek mahkeme ile yerel mahkemeler arasında sorun var. Yabancılaşma var. Mevcut sistemden yerel yargıçlar rahatsız. HSYK’nın geniş yetkisi var. Yapılan değişiklikle yerel hâkimler rahatlıyor.
Anayasa değişikliği kabul edilirse, Türkiye’nin önünü açabilecek bir adım atılmış olacak. Ardından’da köklü bir Anayasa değişikliğinin önü açılacak. Bir hukuk sisteminin meşruiyet zeminine ihtiyacı var. Referandumdan evet çıkması önemli diyen Doç. Dr. Şentop; Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik bir ülke olması için bu bir fırsat olarak görülmelidir. Askeri vesayet bu ülkenin kaderi olmamalıdır. Referandum’un 12 Eylül’ün yıl dönümüne denk gelmesi de ayrı bir önem taşıyor. Darbelerle hesaplaşmak isteyenler darbenin yıl dönümünde Demokratik bir Türkiye için EVET demelidirler.
Bu konuşmanın ardından katılımcılar Şentop’a değişik konularda sorularını yönelttiler. Şentop bu soruları cevapladı. İki saatlik bir oturumdan sonra söyleşi sona erdi.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Duyuru Gazetesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.