22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara14°C

DİK DURANLAR VE DİBE VURANLAR

Ali Yalçın

Birkaç gündür işimin de gereği olarak, kamuda kılık kıyafet özgürlüğü için aldığımız karar ve başlattığımız sivil itaatsizlik sonrası yazılıp çizilenlere göz atıyorum.

 

Kamuoyuna yansıyanları üç başlıkta toplayabilirim. Tebriki hak edenler, tepkiyi hak edenler ve tenkidi hak edenler Öncelikle tebriki hak edenlere hakkını teslim etmeliyim. 12 milyon 300 bin imzanın arkasında duran ve iradesiyle 30 yıllık dayatmayı işlevsiz kılanları kutluyorum. Özgürlüklerden yana taraf olup, bireysel ve kurumsal duruşunu bozmayıp, üye sayımızın önemi yok ama nerde durduğumuzun önemi var diye düşünüp, özgürlüklerden yana tavır koyan tüm sendikalara yürekten teşekkür ediyorum.

Tepkiyi hak edenlere gelince “İşyerlerinde Kadın Bedeni Üzerindeki Denetimlere Hayır!” sloganı ile 2001’de etek dayatmasına karşı çıkıp, ‘isteyen kadın çalışanlar pantolon giyebilmelidir’ diyen ama isteyen kadın da inancı gereği başını örtebilmelidir diyemeyen, din kelimesini duyunca kırmızı görmüş boğaya dönen özgürlükçü(!) Eğitim Sen ve onun türevi Eğitim-İş’i başa yazmak gerekmektedir.

Tüm kamu çalışanlarına kılık kıyafet özgürlüğü talep eden eylemimizin kapsamında başörtülüler de olduğu için; “yeter ki onlara özgürlükleri verilmesin biz tutsak olmaya devam edebiliriz” demeye çalışıyorlar. Kendilerine özgürlükçü olan bu iki sendika; başkalarının hürriyetini tanımadıklarında, kendilerinin de hürriyete layık olmadıklarını bilmelidirler.

J.J. Rousso “Devlet büyüdükçe özgürlükte o oranda küçülür” demiş. Devletin insan bedeni üzerinde bu kadar hükümran olduğu, ense traşı, favori uzunluğu, bıyığı, kazağının yakası ve ayakkabısının topuk boyu, pantolonunun kumaşı ile ilgilenecek kadar bireysel tercihlerine müdahil olduğu başka bir ülke yok. 12 Eylül’ün Milli Güvenlik Konseyi yönetmeliğinde keramet aramak, ne yazık ki yıllardır

12 Eylül karşıtlığını sermaye yapan sendikalara kalmıştır. Dün eşofmanla eylem yapanlar, bu gün kravatı çıkaranların karşısına geçip statükonun temsilciliğine soyunmuşlardır.“Özgürlük için hepimiz hukukun kölesiyiz” sözünün yerine hepimiz 12 Eylül mevzuatının kulu ve kölesiyiz, sakın dokunmayın demişlerdir.

Epictetus’un “Sadece eğitimli olanlar özgürdür” dediği aktarılır. Eğer bugünleri görmüş olsaydı sanırım “tabelasında eğitim yazanların tamamı eğitimli anlamına gelmez. Bazıları eğitimli görünen tutsaklardır” diye ekler ya da sözünü tevil ederdi. “Bütün insanların eşit yaratıldıklarına; yaratıcıları tarafından onlara hayat, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı gibi geri alınamaz bazı haklar verildiğine inanıyoruz” diye 1776’da Amerikan Bağımsızlık Bildirisine damga vuran Thomas Jefferson, eğer özgürlük kelimesini Eğitim Sen ve Eğitim İş’in de kullandığını görseydi; özgürlük kelimesi yerine başka bir kelime seçerdi. Belki de özgürlük kelimesini hoyratça kullanan bu iki sendikanın samimiyetsizlikten ve iki yüzlülükten yargılanmalarını isterdi. Elinde laiklik sopası sallamaya çalışan Eğitim-İş’e; “Senin Sütçü İmam Üniversitesi’nden laiklik bahanesi ile sürgün ettiğin kızlar, laikliğin vatanı diye öykündüğün ülkelerde eğitim görüyorlar. Belçika meclisinde milletvekili oluyor, Saraybosna’da Belediye Başkanlığı yapıyorlar. Sen neden bahsediyorsun” der ve kafasını kuma sokmuşlara ithal ettikleri laiklik kelimesinin kullanımını da yasaklarlardı. Bu cenah ile ilgili çok söz etmeye gerek yok sanırım. Çünkü iflah olmayacakları açıktır. Hastalıkları ilerlemiş poliklinik vakıadan klinik vakıaya dönmüştür. Onları, her defasında yedikleri helvadan putları ile baş başa bırakmak gerekir.

Tenkidi hak edenlere gelince; kimi kastettiğimi söylememe gerek yok sanırım. Lafa gelince mangalda

kül bırakmayan ama icraata gelince kılını kıpırdatmayan,“Hükümet çözsün desteklemeyen

namerttir” diye komedi bir çıkış yapıp, peşinden istismar ediliyor diye demeçler veren, tabandan

gelen baskı üzerine gecikmeli de olsa ‘bende varım’ diyen sendikanın merkezi başka söylüyor taşrası

ise başka çalıyor.

 

Söz konusu sendikanın Osmaniye Şube Başkanı çıkıp; “Kılık ve kıyafet serbestisi hayata geçtiğinde

birileri mini etekle, şortla, yırtık kot pantolonla, sandaletle, atletle, omuzlara dökülen uzun saç

ile, veya kulağında küpe, burnunda hızma, dudağında piercing ile daha ileriye gidip bölücü terör

örgütünün kıyafetiyle gelirse bizim eğitimciliğimiz, öğrencilere örnek olacak davranışlarımız

nereye gidecek?” diye resmen öğretmenlere ne giyeceğini bilemeyen, devletin refakat etmesi

gereken zihinsel engelli muamelesi yapıyor. Siz bakmayın bunların öğretmen olduğuna bunlar ne

giyeceğine karar verecek, öğretmenlik vakarını koruyacak şuurda adamlar değil demeye getiriyor.

Üniversitede öğretim elemanları ne giyeceğine devlet karar vermiyor ama onlar ne giyebileceğine

karar verebilecek olgunlukta insanlardır. Siz öğretmenleri aklı başında insanlar mı sanıyorsunuz. Onlar

devlet müdahale etmese öğretmenlik vakarını taşıyacak salahiyette değiller. Öğrencilere de serbest

kıyafet hakkı verildi ama onları yetiştiren öğretmenler saçmalayabilirler, henüz yetişkin sayılmazlar ve

verilen özgürlüğü istismar ederler demeye çalışıyor.

 

Bir bakıyorsunuz Gaziantep Şube Sekreterleri açıklama yapıp, Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğü’nü

uyararak kılık kıyafet yönetmeliği değişmedi. Şahinbey Milli Eğitim Müdürlüğü’nün “personellerin

bağlı bulunduğu sendikal eylemleri gerekçesi ile işledikleri fiiller hakkında herhangi bir disiplin işlemi

uygulanamaması” yönünde yazdığı yazıda neyin nesi diyor. “Milli Eğitim Bakanlığımız tarafından

yeni bir kılık kıyafet yönetmeliği yayınlanmadığına göre bundan sonrası için okullarımızda ilgili

sendikanın mevzuatı ve ilgili yazı gereği mi işlem yapılacaktır?”Türünden soru sorup saçmalıyor. Bir

sendikacı olarak kendisi ve genel merkezi ile çeliştiğinin farkında bile değil. Temsil ettiği sendikanın

merkez kararı üzerine aynı savunmayı kendisinin de yapacağını aklına bile getirmeden, şuursuzca

cümleleri peş peşe sıralıyor. Doğal olarak “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demekten kendinizi

alamıyorsunuz. Ben buradan, diğer hizmet kollarında karar alamasalar da eğitim hizmet kolunda

sendika genel merkezi olarak aldıkları karara sadık kalmalarını ve kamuoyu tarafından yapılan

teşekkürü itibarsızlaştırmamalarını öneriyorum.

 

Tebrik, tepki ve tenkitle özetlemeye çalıştığım eylemlilik süreci, eninde sonunda amacına ulaşacaktır.

Ortaya konulan iradeyi hiç kimse hafife almamalıdır. Unutulmamalı ki özgürlük için atılan 12

milyon 300 bin imza, ana muhalefet partisinin son seçimde aldığı oy sayısından bile fazladır. Bu

irade beyanının devamı olarak ortaya koyduğumuz sivil itaatsizlik eylemi; farkında değiller ama

özgür olmayıp kendisini özgür sanan tutsaklara da iyilik anlamına gelmektedir. Tepki ve tenkiti

hak edenlerin, ön yargılarının ve öğrenilmiş çaresizliklerinin de çıkış yolu olacak olan eylemimiz;

bedenimiz üzerindeki postal gölgesini kaldırmakla kalmayıp, on binlerce kadının hayatını zindana

çeviren 30 yıllık kiri de temizleyecektir.

 

Eylemdeki duruşuyla herkes kendi imtihanını vermektedir. Şüphesiz bu günün bakiyesi geleceğin

sermayesi olacaktır. Alain “Tarih geçmişi yargılamaktan başka bir şey değildir” der. Bu günkü

duruşunu sorgulamayanları, gelecekte tarih mutlaka yargılayacaktır. Bu günler bazılarımız için

hatıra bazılarımız için ise hafızadır. Ortaya konulan mücadele ve yaşanılan süreç; sorunlarla

mücadele etmeyenler işin kolayına kaçıp O’na havale ediyorlar tezlerini çürütmüştür. Kılık kıyafet

sorunu istismar ediliyor ve oy’a havale ediyorlar iddialarının geçerliliğini ise önümüzdeki zaman

gösterecektir. Lafa gelince coşup, başa gelince düşenleri, özgürlükçü ve özgür lüpçü olanları, dindar

olan ile dinden olanları, dindar geçinen ve dinden geçinenleri, dik duranları ve dibe vuranları mutlaka

tarih yazacak ve bu günler asla unutulmayacaktır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.