22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Ankara15°C

BİTMEYEN AYDIN PROBLEMİMİZ

Talat Yavuz

15 Ocak 2020 Çarşamba 17:43

Bir millete yol gösteren, ufuk çizen aydınlarıdır. Aydınları sayesinde milletler buhrandan çıkar, önünü görür ve varlığını sürdürür. Aydınlar bugünü değerlendirerek yarınları görür ve toplumu geleceğe hazırlar.

Bizim, yüzünü batıya dönen birçok aydınımız, bırakın milletine yol göstermeyi, daha beraber yaşadıkları insanımızın ufkuna ulaşabilmiş bile değiller. Ortak özellikleri ise neredeyse tamamının kendilerini ustaca gizleyen birer mandacı olmalarıdır. Sözde özgürlükçüdürler, tam bağımsızlıktan yanadırlar ve hiç kimsenin boyunduruğunu kabul etmezler. Ancak durum gerçekte öyle değildir.

Ülkemizde aydın olmanın yazılmamış kuralları vardır. Her şeyden önce milletin değerlerinden uzak olmak gerekir. Aydın kabul edilebilmek için mandacılıktan sonraki en önemli özellik, milletin değerlerine yabancı olmak, hatta düşman olmak gerekir.

Duruşu bu şekilde olan sözde aydınımız bugünlerde deşifre oluyor. Kanal İstanbul ve Libya’ya asker gönderme konusundaki tartışmaları, arka planını deşerek takip ettiğinizde, yüz yıllık acı gerçekle karşılaşırsınız. Ülkemizi yönetenlerin bütün zorluğuna rağmen attıkları ileri adımlardan kimlerin tedirgin olduklarına ve ne söylediklerine bakın.

Bunlara göre yerli otomobil yanlış, Kanal İstanbul yersiz, Libya’ya asker göndermek maceradır. Peki, siz yıllar yılı bu millet için ne yaptınız, ne önerdiniz? Koca bir hiç. Korku, baskı, yasak ve zulümle geçen yıllar. Şimdi tek bir numaranız kaldı, şirin görünmek, bu yeni numaranız da milletimizin ferasetiyle tez zamanda boşa çıkacaktır.

Bunlara göre, mandacılara itiraz etmek, efendilerini kızdırmak, kurulu düzene çomak sokmak, ülkemizin geleceğini tehlikeye atmaktır. Biçilen role sadık kalarak, sınırlı bir alanda verilenle yetinmek vazgeçilmez ilkedir. Rahatları kaçmasın diye Montrö’nün devre dışı kalacak olmasından tedirgin olurlar ve Libya’da ne işimiz var derler. Bunlar öyle aydınlardır ki vatan savunmasını, sınırda nöbet tutan askerden ibaret sanırlar. Dünyada olup biteni takip etmeyi bırakın, ufukları sınırın on kilometre ötesini görmeye yetmez.

Bilime değer verirler, cahilliklerini deşifre eden bilim adamına kızarlar. Millete değer verirler, mahkemenin vereceği kararı daha makbul sayarlar. Mahkeme kararları ile millet iradesine ipotek koyma konusundaki sicilleri kabarıktır bunların.

Askerin gücünü, tankın namlusunu diplomasinin etkin gücü olarak değil, halkı hizaya getirmek için kullanmaya alışıktır bunlar. Millete dönen silahtan değil düşmana dönen silahtan korkar bunlar. Çünkü nabızları burada, milletin olduğu yerde değil düşmanın olduğu yerde atar. Bunlar bizim aydınlarımızdır!

Bizim sözde aydınlarımız, bazı okullarımızın başarısını da hazmedemez, dillerine dolarlar. Özgüveni yüksek, değerlerine bağlı bir nesil yetiştirmek, aydınlarımız için büyük bir risk oluşturur. İtiraz etmek efendilerine layıktır. Halk dediğin itiraz etmez, itaat eder. Çünkü onlar efendilerine öyle davranırlar.

Milletçe yapacak çok işimiz var. Önce bu aydınları, ürettikleri özgüven eksikliğinden, korkaklıktan ve aşağılık kompleksinden kurtarmak, sonra da vekâlet savaşlarıyla, devlet terörü ile bunalımdaki insanlığa medeniyetimizin köklü değerleriyle yeni bir çözüm önermeliyiz.