25 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara2°C

ANADOLU'NUN TARİH KOKAN İLÇESİ; NİKSAR

Geçen hafta Tokat’ın Reşadiye gezisinden notlar aktarmıştık. Bu hafta Niksar ilçesini yine Duygu Karahasanoğlu’nun kaleminden aktarıyoruz.

Anadolu'nun tarih kokan ilçesi; Niksar

04 Mart 2016 Cuma 11:25

 NİKSAR İLÇESİ

Niksar ilçesinin tarihi dokusu hemen göze çarpmaktaydı. Tarihi evler, tarihi camiler, mezarlıklar ve İçme suları ilk akla gelenler arasındadır. Niksar tarihi bir ilçe olma özelliğiyle kendine has bir yerdedir. İlçe buram buram tarih kokmaktadır. 
Niksar ile Reşadiye arasında Sisma maden suyu  fabrikasıyla gezimize başladık. Rehberimiz Avşar fabrikaya gitmeden önce, fabrikanın sahibi Durmuş Yıldırım’ı aradı. Herkese açık olmayan fabrikayı rehberimiz Avşar sayesinde gezme fırsatı bulduk. 
                    Reşadiye gezimizde olduğu gibi Niksar’ı da; ben, kardeşim Fatma, rehberimiz İsmail Avşar, eşi Tuğba,  gazetemizin köşe yazarı Hamit ile birlikte gezecektik. 
Fabrikanın sahibi Durmuş Yıldırım, bizi kapıda karşıladı. İdare binasının üst katında bulunan odasına çıktık. Fabrikayı üç ay önce devir aldıklarını söyleyen Durmuş Yıldırım, en kısa zamanda üretime geçeceklerini ifade etti. Meyveli soda ikramından sonra fabrikanın meşhur uzun asma tahta köprüsüne gittik. Kelkit çayının üzerinde olan köprü doğal maden sularının çıktığı gözeye bağlanıyordu. İki kişinin yan yana rahatlıkla yürüyebileceği tahta köprünün her iki tarafı kafesli tellerle örülüydü. Yetmiş ton ağırlığı çeken köprüden geçmek biraz cesaret isterdi. Demir halatlarla bağlı köprünün uzunluğu Kelkit çayının genişliği kadardı. Köprü yaklaşık kırk metre yükseklikteydi. 
Köprünün karşısında muhteşem görüntüler bizi karşıladı. Fabrikaya giden suyun haricinde extra mineral suların toplandığı havuzları yakından görmek için irili ufaklı doğal taş merdivenlerden indik. Farklı bir renk tonu olan suya baktığınızda alt zeminin beyaz granite benzer bir renkle karşılaşıyorsunuz.  Doğal şelaleler kendilerine göre akış yönü yaparken, oluşturdukları mağaralar ve görüntüler görülmeye değer nitelikteydi. Mağaraların içinde yaşayan kurbağalar  sesimize ses vererek, varlıklarını belli etti. suların aktığı yerden avuçlayabildiğimiz kadar su alıp, içtik. Suyun tadı oldukça farklıydı. Geldiğimiz köprüden  geri döndük. Fabrikanın giriş kapısında Durmuş Yıldırım’la vedalaşıp aracımıza bindik.
                      Yol boyu rehberimiz Avşar, geçtiğimiz yerler hakkında bilgi verdi. Niksar, Reşadiye’ye göre daha farklıydı. Yerleşik bir mimariye sahip olan ilçenin ara sokaklarından geçerken, çevremize dikkatlice bakıyorduk. İlk olarak Çöreği Büyük Camii de öğle namazını kıldık. 
Çöreği Büyük Camii XIV. yüzyılın başlarında İlhanlı Beyliği tarafından zaviye olarak yaptırılmıştır. Yapı, XX. yüzyılın ortalarında kadar dört eyvanlı plana sahip bir zaviye iken depremde yıkılması sonucu sadece taç kapının bulunduğu duvar ayakta kalmıştır. Yıkılan doğu, güney ve batı duvarları tekrar inşa edilerek camiye çevrilmiştir. Taç kapı, farklı renkli taşlardan geçmeli olarak yapılmış, basık kemerlidir. Üst köşelere geometrik dekorlu birer rozet motifi işlenmiştir. Kapı açıklığının üzerinde dört ayağı üzerine oturmuş ve başını geriye doğru çevirmiş bir geyik figürü kabartması vardır. Kapı kemerinin üst kısmında Firdevs’inin nesih hat ile yazılmış Arapça bir beydi yer almaktadır. Bu beydin tercümesi; "Adalet ehlini sevmeyi meslek et, Dünyadan geçmek düşüncen olsun.Allah’tan kork ve kimseyi İncitme, Yolun doğrusu budur, Başkası değil." 
                    Çöreği Büyük Camiden sonra Ulu Cami’ye geçtik.ikindi namazını bu camide kıldık. Ulu Cami 1145-1146 yıllarında Nizamedddin Yağıbasan’ın saltanatı döneminde Çepnizade Hasan bey tarafından yaptırılmıştır. 
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde isminin Melik Gazi Cami olduğunu ifade etmektedir. Melik Gazi Gümüştekin genel kabule göre 1145 tarihinden önce öldüğü için caminin Nizameddin Yağıbasan tarafından yapıldığı düşünülmektedir. Yapı dikdörtgen planlı olup Anadolu’daki çok ayaklı ulu camiler grubundandır. Kesme taşla örülmüş kare kesitli 24 ayağın taşıdığı çapraz tonozlarla örtülü beş şahinli mihrap önünde küçük bir kubbesi bulunmaktadır. Mevcut minare payandalarla birlikte yapılan onarımlarda yapıya işlev edilmiştir. Anadolu’daki en eski camilerdendir. Osmanlı Padişahlarından Fatih Sultan Mehmet bir Ramazan boyu bu camide namazlarını kılmıştır.Yavuz Sultan Selim safevi seferine çıktığında, Kanuni Sultan Süleyman ise doğu seferinden dönerken ulu camiye misafir olmuşlardır. Her üç padişahın ruh izlerini Ulu Camide görmek mümkündür.  
Kanuni Sultan Süleyman, Sivas, Erzincan, üzerinden çıktığı doğu seferi dönüşü Sivas’tan Amasya’ya geçerken 1544’te Tokat’a uğramış, ordusunun bir kısmını Niksar Ulu Caminde kışlatmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, üçüncü Karadeniz seferiyle 1461 yılında Niksar’a geldi. Ramazan ayını burada geçirdi. Bayram namazını Ulu Camide kıldı. Kelkit v adisinden geçerek dağlardan açtırdığı yoldan Trabzon’a inerek Trabzon Rum İmparatorluğuna son verdi.  
Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’i Safevi devletine son vermek için gittiği Doğu seferi dönüşünde Niksar’da kalarak Ramazan bayramı namazını ve cuma namazını Ulu Camide kıldırmıştır.
                       Camiden ayrılıp, Selçuklu Sultanı Alparslan’ın komutanlarından  Melik Ahmet Danişment Gazi türbesine gittik.  
Melik Ahmet Danişment Niksar fatihi olarak da anılır. Malazgirt Savaşı'ndan sonra Selçuklu hükümdarı Alparslan tarafından Kayseri, Zamantı, Sivas, Develu, Tokat, Niksar ve Amasya havalisini Danişmend Gazî ile arkadaşlarının bu yöreyi fethetme girişimine başlamaları, destansı bir roman olan Dânişmendnâme’de olağanüstü hikayelerle süslenmek suretiyle anlatılmıştır. Kendisinden sonraki Danişmendli beylerinden de zaman zaman "Danişmend Bey" ya da "Emîr Danişmend" şeklinde bahsedilmiştir.
                     Niksar’ın tarih kokan sokaklarından geçerken, gözümüz etrafı incelemekle meşguldü. Akşamın hüznü ilçenin üzerine henüz çökmemişti. İnsanların koşuşturduğu sokaklardan bizde arabayla geçerek, ekmek arası tavuk döneri alıp aracımızın içerisinde ayranla birlikte yedik. Zaman bizim için çok önemliydi. Bu yüzden dakikalar bile önemliydi. 
Rehberimiz İsmail Avşar, istikametimizin Başçiftlik ilçesi olduğunu söyledi. Başçiftliğe gittikten sonra Bozçalı denilen bir beldeden daha geçeceğimizi sözlerine ilave etti. 
Bozçalı'nın ismi Yavuz Sultan Selim tarafından  verilmiş. Yavuz Sultan Selim, ordusunun konaklayacağı yeri Boz çalıların bulunduğu yer olarak gösterdi. Çadırlar Bozçalıya kuruldu. O günden sonra beldenin adı Boz çalı olarak anıldı. Bir rivayete göre de, kadınlar pazara bohçalarıyla gidermiş. Bölgenin adına Bohçalı denmiş. Zamanla her iki adla bölge anılmış oldu. 
                   Hava iyice karardı. Doğa bir kez daha ürkütücülüğünü ortaya koydu. Tekerleklerin altında buzlu yol arada bir bizi korkutuyordu. Sağlı sollu kar yığınlarının arasında yavaş ilerleyen aracımız, Başçiftlik ilçesine girdi. Başçiftlik belediyesi mesaisini bitirmemişti. Rehberimiz İsmail Avşar, araçtan inmemizi söyledi. Arabadan iner inmez yüzümüzü soğuk hava yaladı.  Belediye binasına girince yüzümüz ılık havayla tanıştı. Merdivenlerden ikinci kata çıktığımızda sıcaklık daha da arttı. Belediyede çalışan iki personel Erkut Aymar, Ercan Erkut bizi karşıladı. Sıcak çay, içimizi ısıttı. Masanın üzerinde duran bisküvi paketlerini açan rehberimiz Avşar, bize ikram etti. 
Çaylar bir kez tazelendi. Mesai saatini çoktan geçiren personele sorduk neden bu saate kadar çalışıyorsunuz. Kar Şenliklerine hazırlandıklarını ve konuklarına davetiye yazdıklarını söylediler. 
Bu yıl ilk kez düzenlenecek olan Kar Şenlikleri 7-8 Şubat tarihleri arasında yapılacak. İki gün sürecek olan Kar Şenliklerinin birinci günü, protokol konuşmalarıyla başlayacak, davul zurna halayla devam edecek, toplu kızak, kayak eğlenceden sonra ekmek arası balık ikram edilecek, kardan adam kayak ve kızak yarışmaları yapılacak, Başçiftlik beyazı Gartopu(patates) ikram edilecek, kayak ve kızaklarla meşaleli gösteriden sonra havai fişeklerle Kar Şenliklerinin birinci günü tamamlanacak. İkinci gün, açılıştan sonra ödül töreni yapılarak Kar şenlikleri  sona erecek. 
Başçiftlik belediyesinden ayrılmadan önce hatır fotoğrafı çektirip, gazetemizi bıraktık. 
                         Dönüş yolunda kimseden ses çıkmadı. Günün yorgunluğu kendini belli etmişti. Kah buzlu yoldan, kah ıslak yoldan ağır ağır ilerliyorduk. Gecenin ayazı arabanın camlarından içeriye girmeye çalışıyordu. Sokak lambaları belli bir bölgeyi aydınlatıyordu.  Tek tük geçen araçların farları bizim aracın içini aydınlatıyordu. Kısa süren bu aydınlık yerini tekrar karanlığa bırakıyordu. 
Reşadiye’nin ışıkları uzaktan bize bir kez daha gülümsedi.

                   Tokat’ın Reşadiye ve Niksar ilçelerini bize gezdiren ve tanıtan İsmail Avşar’a bir kez daha arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum.  

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.