24 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Ankara0°C

1 MUHARREM 1432 VE AŞURE-2



      Bir önceki yazımda kısaca, Muharrem Ayının önemine ve Aşure Günü meydana gelen bazı mühim olaylara değinmiştim. Bilindiği gibi; bu ayın onuncu gününe "Aşure Günü" denilmektedir.

       Kültürümüzde yerleşmiş bazı geleneklerimiz vardır ki, milletimizin fertlerini birleştirir, kaynaştırır, dayanışmaya, işbirliğine vesile olur. Aşure geleneğimiz de bir tatlı ikramı gibi görünmekle beraber, sembolize ettiği mana ve meydana getirdiği kardeşlik atmosferi bakımından mühimdir.

      Müslüman milletimizin örf ve âdetleri arasında aşure tatlısı yaparak eşe, dosta, konu-komşuya ikram etme geleneği yerleşmiştir. Her yıl 10 Muharrem'den başlayarak, Muharrem Ayı içinde köylüsü-kentlisi ile Müslümanlar, aşure sofralarında bir araya gelirler. Hz. Nuh'a inananların kurtuluşunu, aşure günü meydana gelen diğer tarihi olayları hatırlarlar; bundan kendilerine ders ve ibret alırlar.

      Bu aydaki pek çok ibretli hâdiseleri hatırlayarak, İmanları tazelemek, ibadetlere daha sıkı yönelmek, daha çok iyilik yapmak gerekir.

      Peygamberimiz (sav) bir hadisinde "Aşure günü tutulan oruç, geçmiş senenin günahına keffaret olur.’’ buyurmuştur. (Riyazü's Sâlihin, II, 509, Müslim).

      Diğer bir hadisi şerifinde de Ashab'tan birine "Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarında üç gün oruç tutmasını" tavsiye etmiştir (Riyazü's Salihin, II, 507, Ebu Dâvud rivayeti.).

       Bir başka hadisi şerifte de bu üç gün "Aşure'den önceki gün, aşure günü ve Aşure'den sonraki gün olarak" belirtilmiştir.

      İslam tarihinde özel bir yeri olan Peygamberimizin Torunu Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesi bu ayda vuku bulmuştur. Hz. Huseyin’in şehadeti  ve şehid oluş şekli her müslümanı oldukça üzmüş, kalbini kanatmıştır. Şehidler mükâfatını almış en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah'ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kader ‘e inanıp, ilahi takdire boyun eğen her mü'min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez.

      Ölümler karşısında üzülme halimiz Kuran ve  Sünnet sınırları içerisinde kalmalıdır. Yaratıcımız Allah c.c. “ Her canlı ölümü tadacaktır. ” (Ali İmran: 185) buyurmuştur.

      Ölen için sükût edilir, sabır gösterilir. Çığlık atma, bağırıp çağırma, bağrını başını dövme, yas tutma, “neden aldın?” der gibi tavırlar, matem tutarak karamsar olmak Allah’a isyandır. Allah’ın hükmüne rıza göstermemektir. Günahtır. Ölüye de bir şey sağlamaz.

      Ayeti Kerimede; ‘’Onlar, başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.’  Derler.’’  (Bakara S. 156) Buyurulmaktadır.

      İslam Dini, dünyevi ve dini konularda ifrata düşmeden itidalli bir üslup gözetmeyi tavsiye eder. Daima teenni ile hareket edip, orta yolu takip ederek her şeyi kıvamında kullanmayı tavsiye eder.

      Bu açıdan Aşure Gününü, bir "yas merasimi" haline dönüştürmek ehl-i sünnetin itikat ve inancına aykırıdır. Bizler ölülerimizi sabır ve vakar ile anar, kendileri için dua eder, Allahtan rahmet ve günahlarının affı için mağfiret dileriz. Müslüman’ın sevinci de, kederi de Kur’an ve Sünnet dairesinde olmalıdır. 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.